Lolita’nın Yolculuğu
Yaşamda bir örneğiyle tanışma ve âşık olma sonrası insanı intihara kadar sürükleyebilecek,
gurur bırakmayacak güzellikte ve tazeliktedir lolita…
(Bu yazı ilk olarak 22 Mart 2015 tarihinde Mağara Dergisi’nde yayınlanmıştır.)
Lolita filminde Profesör Humbert’ın bahçede etrafa umarsızca bakarken birden lolita ile karşılaştığındaki bakışı size de tanıdık gelmiyor mu!
Belki her birimiz hayatta edindiğimiz tüm tecrübelerimizi, bildiklerimizi, tüm çabamızı ve ağırbaşlılığımızı belki başta fark etmeden -yada itiraf edemeden- sinsice, daha sonra ise aleni bir biçimde bir kenara atıp tüm hayatımızı genç ve reşit olmayan bir genç kızın mutlu olması üzerine planlayan bir adamın yerinde olmak istiyoruz…
Nabokov’un 1955 yılında yayımlanmış ve bolca tartışma yaratmış romanı “Lolita” veya az bilinen adı ile “Beyaz Irktan Dul Bir Erkeğin İtirafları” (1), içinde barındırdığı psikolojik betimlemeleriyle, bir öğretmenin pansiyoner olarak yerleştiği evin küçük kızına tutkulu bir aşkla bağlanmasını, bu uğurda hiç hoşlanmadığı halde kızın annesi ile evlenmesini ve “şans” eseri annenin ölümünden sonra kızla sapkın bir aşk ilişkisi yaşamasını konu alır.
Romanın ana karakteri Humbert Humbert, Amerika’ya yerleşmiş, orta yaşlı, Fransız bir dil profesörüdür. Çocukluğunda bir tatil sırasında aile dostlarının kızı ile aralarında geçen kısa süreli bir ilişkinin ardından birkaç ay sonra sevgilisinin ölüm haberini alır. Başından geçen bir evlilikten sonra, Amerika’ya yerleşir. Tesadüfen pansiyoner olarak yerleştiği evde Bayan Haze’nin on iki yaşındaki kızı Dolores Haze’i görür ve yıllar boyunca güçlü belleğinden hiç silmediği çocukluk aşkını Dolores Haze ile özdeşleştirir. Dolores ile Humbert Humbert arasında böylece tarifi zor bir aşk başlar.
Humbert’e aşık olduğunu her halinden belli olan dul, sahiplenilmeyi bekleyen, hala genç olduğuna inanan Bayan Haze ise bir süre sonra Profesör Humbert’e aşkını itiraf eder. Humbert evlenmeyi kabul etmediği takdirde Lolita’yı göremeyeceğinden bu evlilik teklifini kabul etmek zorunda kalır ve Bayan Haze ile evlenir.
Bu arada Lolita’ya duyduğu ilgiye günlüğünün sayfalarında yer veren Humbert, tuttuğu günlüğü Bayan Haze’den saklayamaz ve Bayan Haze delirmiş halde evden çıktığında bir trafik kazası geçirip ölür. Humbert’in istediği olmuştur. Lolita’yı yanına alıp eyalet eyalet dolaşan Humbert, onunla geçirdiği güzel zamanların elbet bir gün acı bir şekilde sonlanacağını bilemez. Profesör Humbert’ın belki ergenlik çağındaki bir kızın karşısındaki acizliği, dürüstlüğü ve bencilliğini kıramayan bir adamın kimine göre rezilliği, gelip geçici duygularına inanıp hayatını mahvedişinin hikayesi bu…
Alev Alatlı, “Aydınlanma Değil Merhamet” isimli kitabında Nabokov ile ilgili tespitlerini sıralarken “Dünya umurunda olmayan bir yazar neden yazar?” diye bitiriyor son cümlesini.
Ben de Lolita romanının konusu nereden geldi acaba Nabokov’un aklına? diye sordum kendi kendime…
İncelemelerim karşıma önce Chaplin’in 16 yaşındaki ilk karısı Lita’yı çıkardı.
Bir iddiaya göre gerek ismi, gerekse tazeliği ile Vladimir Nabokov’un “Lolita” eseri için ilham kaynağı olan genç Lita Grey (Lillita Mc Murray),(2) çok hızlı ve aceleci karakteri ve ortalamanın üstünde zekâsı ile kendisini daha küçük yaşta şov dünyasında gösterdi. Okullaşması her çocuktan daha hızlı oldu. Geniş alnına sahip yuvarlak ve gencecik taptaze yüzü “güzelliğinden” daha çok “çocuksu” bir ifade taşımasına sebep oluyordu.
Zamanının büyük kısmını annesinin çay salonunda geçiren Lita, bu sayede sinema dünyasından annesinin salonunu ziyarete gelen birçok Yönetmen ve Yapımcı ile de tanışma fırsatı buluyordu. Karşısına çıkanlardan birisi de Charles Chaplin’di…
“Şarlo” takma adını kullanan bu İngiliz pandomim sanatçısının belli bir ünü vardı. Filmleri sayesinde servetine servet katmak için o da herkes gibi Amerika’nın yolunu tutanlardandı. Yönetmenlik kariyerine daha sonra aktörlüğü de ekleyen Chaplin, çalışmaları ile sinemacıları memnun etti. Daha sonra 1918 yılında kendi stüdyosunu kurdu.
Lillita ise ilk olarak Charles Chaplin’in çevirdiği bir filmde, cennet sahnesinde bir melek kılığında ortaya çıktı. O günden sonra Bayan Mc Murray artık Chaplin’in göz hapsine de girmiş oldu.
Bu günden sonra basında “Lita Grey” sahne adıyla yer alan bu taze güzele Chaplin, övgü dolu filmi “Gold Rush”da da yer verdi.
Ancak bir sahnenin çekimlerinde karnı sancılanan Lita’nın hamile olduğu ortaya çıktı. Küçük yaştakilerle evlenmek suç olduğundan parmaklıklar ardına girmekten korkan Chaplin’in, Lita ile evlenmekten başka çaresi kalmadı. Yani Chaplin’in seks tutkusu onu evliliğe mecbur etti.
Charlie Chaplin ile 1924’de evlendiğinde henüz 16 yaşındaydı Lita Grey… 1925 Mayıs’ında Charles Spencer Chaplin Jr. ve 1926 yılında Sydney Earle Chaplin isimlerini koyduğu iki oğlu dünyaya geldi. 1926 yılı sona ermeden çocuklarını da alarak Chaplin’i terk etti. Bir yıl sonra ise Charlie Chaplin’den boşandı.
Konumuza dönecek olursak; Nabokov, Araştırmacı Yazar Joyce Milton’un ve diğer başka kaynakalrın belirttiğinin aksine Lolita fikrini nasıl bulduğuyla ilgili olarak çok farklı ve bir o kadar enteresan olan şu hikayeyi anlatıyor:
“Bir gün gazetede bir haber okudum. Fransa’da doğa bilimleri müzesindeki araştırmacılar bir maymunu resim çizmeye zorlamışlar; maymun ilk olarak eline tutuşturulmuş kömür parçasıyla kafesinin parmaklıklarını resmetmiş. Bunu okuduğumda, Lolita romanının hikayesi düştü aklıma…”(3)
Nabokov, bir röportajında da “Lolita’nın ilk küçük sancısı, 1939 sonları ya da 1940 başlarında Paris’te, amansız bir göğüs nevraljisi kriziyle yatağa düştüğüm sıralarda geldi, geçti içimden…” demektedir.
İddiaların bana göre en ilginci ve en kuvvetlisi ise Lolita’nın ilk çıkış noktasının bir “kriptomnezi” ye yani “farkında olmadan aşırıma” ya dayanıyor olması… Daha açık söylemek gerekirse; 2000’li yılların başında Micheal Maar imzalı yayınlanan “The Two Lolitas” adlı kitap çok ilginç bir sırrı da ifşa ediyor.
Şöyle ki; Lolita’nın birebir hikayesi 1916’da Heinz von Lichberg imzasıyla Almanya’da üstelik aynı adla yayımlanmış. Alman Edebiyatçı ve bilim adamı ünvanlı yazar Heinz von Lichberg tarafından yazılan 18 sayfalık “Lolita” isimli kısa hikaye ile Nabokov’un Lolita’sı arasında şaşırtıcı ölçüde benzerlikler bulunuyor. Lichberg daha sonra Nazi döneminde önemli bir gazeteci olmuş ve eserleri görünür olmaktan uzaklaşıp kaybolmuş. Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yer alan bir habere göre araştırmacı yazar Micheal Maar, Nabokov’u açıkça ‘aşırmacılıkla’ suçlamıyor ama tam 40 yıl önce yazılmış ve hem de bu kadar benzer olan her iki hikayenin kahramanının isminin de “Lolita” olmasına ek olarak eserde kahramanımızın yatılı evin sahibinin kızı olduğu ve Nabokov’un intihal karnesinin aşikar olduğu belirtiliyor.(4)
Tabii Nabokov’un bu öyküyü yıllar önce okuyup unutmuş olabileceğini ve ilerleyen yıllarda kendi eseri gibi yeniden keşfederek yazmış olabileceği de ihtimaller arasında…
İddialardan ve bana göre uzak ihtimallerden birisi ise Nabokov’un Lolita’yı yazarken Lewis Carroll’ın Alice’inden esinlendiği yönünde -ki Nabokov Alice’i Rusça’ya da çevirmiştir.(5)
Kanımca Chaplin’in küçük yaştaki Lita ile evliliği ise Nabokov’a esin kaynağı olması için biraz fazla erken bir olay… Üstelik hikâye aslında çok da benzer değil.
Bana öyle geliyor ki Nabokov, 1916 yılında bir Alman tarafından yazılan bu hikayeden fevkalade esinlenmiş.
Nihayetinde; Nabokov, karısıyla birlikte gittiği kelebek avı duraklarında tamamladığı el yazması Lolita’yı dört yayınevine götürüyor ancak dört yayınevi de bu el yazması Lolita’dan gereğinden fazla tedirgin oluyor.
Toplumun tüm kurallarını ve yerleşik kavramları alt edip belaltı eleştirilere rağmen bunun yanında şiirsel sempatikliğini kaybetmeden bir eser ortaya koymanın nasıl takdire değer olduğu ise seneler sonra daha iyi anlaşılıyor.
Ancak bunlardan öte üzerinde durulması gereken, popüler kültürün Nabokov’un küçük kızını nasıl kirlettiğidir. Yazar Graham Vickers’in “Chasing Lolita: How Popular Culture Corrupted Nabokov’s Little Girl All Over”(6) isimli kitabında Nabokov’un Lolita’sının popüler kültürel yansımaları ele alınır.(7) Eser, kapitalist tüketim kültürünün Nabokov’un romanındaki küçük kız imgesini kendi yararına nasıl kullanıp dönüştürdüğünü inceliyor.
Lolita’nın tüm dünyadaki edisyonlarının kapakları bu konuyu örnekleme açısından oldukça faydalı…
Lolita’nın Avrupa’da çıkan ilk baskısının kapağı, bilindiği gibi resimsizdi. Nabokov, 1958’de Amerika’da basılacak ilk baskısında, küçük kızın resminin konmaması için ısrarlı davranmış; ancak ilerleyen yıllarda romanın neredeyse tüm baskılarında, yazarın bu hassasiyeti göz ardı edilmiş.
Hatta Nabokov, kendi evinde topladığı ve dünyada basılan versiyonları incelerken(8) eline Türkçe baskı Lolita kitabını alıyor ve kapakla dalga geçiyor:
“Hangi ülke bilmiyorum. Aaa Türkçe Lolita! Bu kapaktaki daha yaşlı kadın da kim bilmiyorum” diyor ve gülümsüyor. Ardından da Fransız baskıyla alay ediyor. İtalyan ve Alman baskıları da beğeniyor. (9)
Tartışmalar kitapla kalır mı; elbette dünyada basılan Lolita baskılarının kapakları üzerinde dönen tartışmalar, esere sadakatten popüler kültür ve pedofiliye kadar uzanıyor. Üstelik bu tartışmalar Lolita’yı beyaz perdeye aktaran yönetmen ve filmleri üzerinden de sürüyor.
Lolita’nın ilk kez yazarın ve okurun imgeleminden sıyrılıp görselliğe bürünmesi yada Dolores Haze’in, yani Lolita’nın başına gelenler, Stanley Kubrick’in 1962 yılında romanı sinemaya uyarlamasıyla başlıyor ve bu filmin afişiyle oluyor.
Lolita, öncelikle kalp şeklindeki kırmızı çerçeveli gözlüğünün üstünden bize bakarken lolipopunu emen cazibeli küçük kız fotoğrafıyla gözlerimizin önünde cisimleşmiştir. Anlaşıldığı üzere romanda, Lolita’nın diğer okul arkadaşlarına kıyasla cinsel arzulara dana fazla hitap eder tarzda göründüğüne dair hiçbir ipucu yer almıyor.
Nabokov’un muhteşem eseri, 1962 yılında Stanley Kubrick ve 1997 yılında Adrian Lyne tarafından yine “Lolita” adı ile sinemaya uyarlandı. Kubrick, 14 Haziran 1962 tarihli New York Times’da çıkan bir yazıda(10), ‘kitabın filme tamamen aktarılmadığını, ancak kitaptakiyle aynı isimde karakterleri barındıran, olay akışı kitaptaki ile benzerlik taşıyan bir film çekildiğini’ söylüyor ve tartışmalardan bir anlamda sıyrılmayı deniyor. Böylece Nabokov’un Lolita romanı ile bir film senaryosu olarak yazdığı ve yönetmenin eliyle kırpılıp değiştirilerek beyaz perdeye aktarılan Lolita’nın belirgin şekilde farklı olduğu ortaya çıkıyor. Romanla film kıyaslaması tartışmalarında ise “seks” gibi birçok unsurun ortadan kaldırılmış olduğu eleştiri konusu oluyor. Araştırmacı Graham Vickers ise Kubrick’in filmini ağır şekilde eleştirirken, ağırlığını cömertçe 1997 tarihli Adrian Lyne’in uyarlamasından yana koyuyor ve Lyne’in Lolita’sının Nabokov’un romanına 1962 tarihli versiyondan çok daha fazla sadık olduğunu iddia ediyor.
Nabokov’un oğlu Dmitri Nabokov da Adrian Lyne’in 1997 versiyonunu “fevkalade” olarak nitelendiriyor ve “Lyne’in filmi, Stanley Kubrick’in sunduğu mesafeli benzerliğe nazaran romana çok daha yakın bir sinematik şiirsel boyut yakalamış gözüküyor. Son Lolita muhteşem” nitelendirmelerinde bulunuyor. (11)
Aslında bir noktada burada isek bizi buraya sürükleyen, bizi esir alan tutkularımız, takıntılarımız ve belki de sapkınlıklarımız mı!
Yada Lolita’nın yüz yıl önce başlayan yolculuğu bugün bizi neyle yüzleştiriyor!
(1) Orj. Adı: “Lolita Or Confessions Of A White Widowed Male“
(2) Chaplin biyografi Joyce Milton, “Tramp: The Life of Charlie Chaplin” adlı eserinde Chaplin-Grey ilişkisinin Vladimir Nabokov’un Lolita’sına ilham kaynağı olduğun belirtmektedir.
(3) “The later editions of Lolita carry an afterword in which Nabokov claims to have been inspired by a monkey drawing the bars of its own cage; that idea is not connected to any theme of the novel, but it echoes an image in a poem by Guadanini.”
Bkz.: http://www.literaryreview.co.uk/rayfield_09_14.php
(4) “The Ecstasy of Influence” A plagiarism By Jonathan Lethem
http://harpers.org/archive/2007/02/the-ecstasy-of-influence/
(5) Alice, Lewis Carroll, and those “ambiguous photographs”… March 5, 2010. https://bookmanpeedeel.wordpress.com/2010/03/05/alice-lewis-carroll-and-those-%E2%80%9Cambiguous-photographs%E2%80%9D/
(6) “Chasing Lolita: How Popular Culture Corrupted Nabokov’s Little Girl All Over” Chicago Review Press, 2008.
(7) Aqua isimli müzik grubunun “Barbie Girl” isimli parçasının video klibi “Lolita” filminin sahnelerine benzerliği ile günümüz popüler kültürünün sömürü anlayışına bir örnek. https://www.youtube.com/watch?v=ZyhrYis509A
(8) Tüm baskılar için bkz. http://www.d-e-zimmer.de/Covering%20Lolita/LoCov.html
(9) Bkz. “Nabokov on different Lolita covers” http://youtu.be/qVtwVcYbz7k ve http://greaterthanorequalto.net/blog/2009/08/lolita-covers/
(10) Lolita (1962) Screen: ‘Lolita,’ Vladimir Nabokov’s Adaptation of His Novel:Sue Lyon and Mason in Leading Roles 14 Haziran 1962, NYT
Bkz.: http://www.nytimes.com/movie/review?res=9F00E7DF163DE63BBC4C52DFB0668389679EDE
(11) “FILM; Nabokov Won’t Be Nailed Down” 22 Nisan 2001, NYT http://www.nytimes.com/2001/04/22/movies/film-nabokov-won-t-be-nailed-down.html