Sürrealist Provokatör: Salvador Dali
“Bir deliyle aramda tek bir fark var:
Ben deli değilim!”
Salvador Dali
(Bu yazı 26 Ocak 2012’de Mağara Dergisi’nde yayınlanmamıştır.)
Anlatmak, anlamak kadar zor. Zira eşi benzeri yok. Bir insan bilinçaltını nasıl tuvale rengârenk yapıştırır? Yada rüyalarını resmedebilir? Yada insan hayatını rüyalaştırabilir mi? İşte Salvador Dali tüm bunların cevabı… 1904’te İspanya’nın Figueres şehrinde doğdu. Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlendi. İlk sergisini 1919’da (15 yaşında), daha sonra Dali Teatro Museo’ya (Dali tiyatrosu ve müzesi) dönüştüreceği Figueres Belediye Tiyatrosu’nda açtı. Madrid’de sanat eğitimi aldı. Dönemin önemli sanat-edebiyat çevreleriyle arkadaşlıklar kurdu. Akabinde edebi metinlerden beslenen Dali, “İlahi Komedya”, “Don Kişot” ve “Alice Harikalar Diyarında” gibi dünya edebiyatının kült eserlerini resimledi. Ressamlığın yanı sıra heykel, fotoğraf ve sinemayla da ilgilendi.(1)
Aslen Katalonya’lı olan Salvador Dalí, 711 yılında İspanya’yı fethetmiş olan Mağribiler’in soyundan geldiğini iddia etmiş ve “abartılı ve lüks hayata ve doğu kıyafetlerine olan düşkünlüğünü” “Arap kökeni” ne bağlamıştır.(2)
Bu sürrealist ressam hakkında çok şey yazılıp söylendi. Ama sıra dışı sanatının esin kaynağı olarak geçmişine değinmekte yarar var. Evin tek erkek çocuğu olarak, annesi, kız kardeşi, teyzesi, anneannesi ve bakıcısından sürekli ilgi görerek büyüyen Dalí, küçük yaşlarından itibaren şımarık ve kaprisli bir karakter sergiliyordu.(3) Ama onun için ilk söylenen hiç kuşkusuz, inanılmaz hırsı, kendine güveni ve gerçek bir deli olduğu idi.
“Altı yaşındayken aşçı olmak istiyordum. Yedi yaşındayken de Napolyon. O zamandan bu yana hırslarım giderek arttı.”
“Bir deliyle aramda tek bir fark: Ben deli değilim!”
Ailesindeki yabancılaşma, daha küçük yaşta Dalí’nin kendi kimliği konusunda karışıklık yaşamasına sebep oldu. Yıllar sonra hiç tanımadığı ağabeyi hakkında “iki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı. O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu.” diye yazacaktı.(4)
“Adım Salvador Dalí, yani modern resmin Kurtarıcı’sı (Salvador) anlamına geliyor; geleceğin resmine ulaşan ana yolu bulduğum inancındayım.”
1922’de Madrid’e taşınan Dalí, ilk eserlerinde kübizm ve dadaizm etkilerini gösterdi. Bu yeni akımlar, o sıralar Madrid’de pek yaygın değildi ve Dalí’nin eserleri kısa sürede ilgi çekmeye başlamıştı. Madrid’de geçirdiği yıllarda, kendisi gibi avangart sanata meraklı olan film yapımcısı ve sürrealist yönetmen Luis Buñuel ve sürrealist şair Federico García Lorca ile yakın arkadaş oldu. 1923’te disiplinsizlik yüzünden okuldan uzaklaştırılan Dalí, aynı yıl Girona’da Anarşist gösterilere katıldığı için tutuklandı ve bir süre gözaltında tutuldu.[(5) 1925’te okula geri döndü ve Barcelona’da ilk kişisel sergisini açtı. Resimleri eleştirmenler tarafından ilgi ve şaşkınlıkla karşılandı. Çünkü türüne ve benzerine hiç rastlanmamış bir tarzdı onunki…
Salvador Dalí, 1926’da Paris’e gitti ve büyük saygı duyduğu Ressam Pablo Picasso ile tanıştı (Sonraki birkaç yıl boyunca, Dalí’nin eserlerinde Picasso etkisi ağır basacaktır). Paris gezisinden döndükten kısa bir süre sonra okuldan temelli kovulan Salvador Dalí, çok geçmeden askere alındı. 1927’de askerlik hizmetini bitirdi ve 1928’de sanat eleştirmenleri Lluís Montanyà ve Sebastià Gasch ile beraber, sanatta modernizmi ve fütürizmi savunan “Sanat Karşıtı Katalan Manifesto” yu yazdı.(6)
“Bir Endülüs Köpeği”
1929’da arkadaşı Luis Buñuel ile beraber çektikleri “Bir Endülüs Köpeği” adlı kısa film, sürrealist sanat çevrelerinde ikiliye büyük şöhret kazandırdı. Aynı yıl ikinci kez Paris’e giden Dalí, burada ressam Joan Miró aracılığıyla sürrealist akımın öncüleri André Breton ve Paul Éluard ile tanıştı. Éluard’ın karısı Gala, tanıştıkları andan itibaren Dalí’nin ilgisini çekti ve 1929 yazında Dalí ile Gala arasında sonradan evliliğe dönüşecek olan tutkulu bir ilişki başladı.(7)
Salvador Dalí’nin sanatçı olarak varoluşunda politika çok önemli bir yer almıştır. Sürrealizmin kurucusu ve bir troçkist olan André Breton yanlısı olarak başladığı sanat hayatına, ilerleyen dönemlerde iktidarı kanlı biçimde ele alan faşist Franko yanlısı olarak devam etmiştir. Gençliğinde anarşist-komünist yazıları keskin çıkışları olan derin bir kavrayıştan ziyade okuyucuyu şok etmek üzerine odaklanmıştır. Bu yıllarda Dadaist etki hâkimdir. Dali büyüdükçe, troçkist André Breton etkisindeki sürrealist hareketin etkinliğinin de artmasıyla gerçek bir sürrealist olur.
İspanya iç savaşı esnasında, Dali savaştan uzak durur.(8) II. Dünya savaşı sonrasında Franko rejimi ile tekrar yakınlaşır.(9) Bu dönemde Katolik inanca da yakınlaşmıştır. Salvador Dali’nin zaman zaman siyasi değişimlerden etkilenmesi, çevresi tarafından çok eleştiri konusu olmuştur. Ardından yalancı, kralcı, frankocu, kışkırtıcı, anarşist, komünist hatta faşist denmiştir… hiç kuşku yok ki bir narsisttir.
“Her sabah uyandığımda Salvador Dalí olmanın eşsiz keyfini yeniden yaşıyorum.”
Sürrealist provakatör, karmaşık kişisel sembolizmin yaratıcısı, mistisizm yoluyla anlamın peşinde koşan Katalan ve eşinin ilahi imgesine tapan bir koca… Oysa Dali’nin tek derdi, yaşadıklarını ve hatta yaşayamadıklarını resimleriyle anlatmaktan ibaretti. Eserleri de kendisi gibi sıra dışı, aykırı, hırslı, dudak uçuklatacak derecede kışkırtıcı, kafasındaki abartılı imgelerini tuvale yansıtırken, ilk şaşıranın ve dehşete düşenin kendisi olduğunu söyleyecek kadar da samimi ve hatta paranoyak idi. Resimlerine baktığınızda her bir çizgisinin fırça darbesinin nasıl bir ruh hali içinde yapıldığını, nasıl bir beyinden çıktığını sorgulatan ve hayal gücünün enginliği karsısında insana ufak çıldırmalar yaşatan ve algıların kapılarını zorlayan uçuk bir ressam…
“Hırs olmayınca zekâ, kanatsız bir kuştur.”
“Modern sanatın kurtarıcısı olduğuma inanıyorum. Modern zamanların tüm devrimci deneyimlerini soylu bir biçimde ve güzellikle yüceltebilen, bütünleştirebilen ve mantığa yerleştirebilen bir tek ben varım.”
yüzyılın en önemli sanatçılarından ve sürrealizmin (yani gerçeküstücülük akımının) temsilcisi Salvador Dali’nin başlıca esin kaynağı düşler, korkular ve hayaller olmuştur. Dali, resim sanatının akışına yön veren eserleriyle kendisinin, insan zihninin derin köklerine yolculuk yaparak bilinçaltına ve düşlerine ve hatta uykuya ait imgelere, paranoid sanrılara yorum yapmadan kaydeden bir insandan başka bir şey olmadığını belirtir.
“Beni ölesiye sevindiren resimler yapıyorum, ufacık bir estetik kaygı duymadan, mutlak bir doğallıkla yaratıyorum, beni derin bir duyarlılıkla esinlendiren şeyleri ele alıyorum ve onları dürüstçe resmediyorum.”
“Gerçek bir ressam en sıradan şeyler karşısında en sıra dışı fikirleri üretebilen kişidir.”
Sürrealizmin önde gelen isimleriyle yakınlık kuran Dali, birçok eserinin ilham kaynağı olmuş olan eşi Gala ile tanıştı. Bu akımın en tanınan ismi oldu.
“Benim deliliğim ile gerçek deli arasındaki farkı biliyor musunuz? Gerçek deli asla zafere ulaşamaz. Benim yaşamımda ise her çılgınlık yeni bir zaferdir. Başarı sağlayan çılgınlığı ötekinden ayırt etmek çok önemlidir. Tam bir başarı için azıcık çılgınlık her zaman lazımdır.”
Dali’nin Tanrıyla Tanışması: “DNA”
Salvador Dali resmin yanı sıra farklı alanlara da ilgi duydu. Ancak, bilime apayrı bir önem verdi. 1930’larda ve ilerleyen yıllarda resimlerine ilham kaynağı olmuş olan “optik illüzyonlar” ve “çifte görüntüler”, 1940’da Max Planck’ın “kuantum kuramı”, 1945’teki “Hiroşima” faciasından sonra “atomun parçalanması” bunların başında gelir. Salvador Dali, 1950’lerin başında, atom bombasını bir yana bırakmış ve dikkatini Alman fizikçi Werner Heisenberg’in “tanecik” lerine vermişti.(10)
1953’te, Nature dergisinin 171. sayısında, Watson ve Crick’in DNA yapısını açıkladıkları ünlü makaleyi okuyup Crick’in karısı Odile’in çizdiği çift sarmal yapıyı gördüğünde:
“İşte” dedi.
“Tanrı’nın var olduğunun en önemli kanıtı. DNA, Yakub’un genetik meleklerden oluşturduğu bir merdiven ve insanla Tanrı arasındaki tek bağlantı.”(11)
Bu tarihten başlayarak tam 23 yıl boyunca, DNA molekülünün yapısı, hem gündelik yaşamının, hem de sanatının ayrılmaz bir parçası oldu. Çift sarmalın, yaşamın temel şekli olduğuna inandı ve on kadar tablosunda bu simgeyi (DNA) kullandı. “Kelebekli Manzara, DNA’li Sürrealist Manzarada Büyük Mastürbatör” (Butterfly Landscape. The Great Masturbator in a Surrealist Landscape with D.N.A.) adlı tablosunda, Freudyen simgelerle dolu araziye, DNA’yı üç boyutlu biçimde yerleştirmiştir.
“Galacidalacidezoksiribonükleikasid”
25 Eylül 1962 tarihindeki Barselona sel felaketinde, boğulan ve kaybolan bine yakın kişinin anısına yaptığı dev tablo, “Galacidalacidezoksiribonükleikasid” adını taşır. 2002’de, Florida’nın St Petersburg kentinde, denizin hemen kenarındaki Dali Müzesi’nde görülen tablonun yanındaki notta, Dali’nin zor telaffuz edilen bu adı, Gala, cid, ala ve deoksiribonükleikasid sözcüklerinden oluşturduğu kayıtlıdır. Aynı nottaki bilgiye göre, “Gala”, bilindiği üzere Dali’nin çok sevdiği, ilham kaynağı ve pek çok eserinin temel figürü karısının adıdır. “El Cid”, 11. yüzyılda Berberilere karşı savaşmış İspanyolların ulusal kahramanı Rodrigo Diaz de Vivar’ın halk arasındaki adıdır. “Ala”, Allah’ın kısaltılmış biçimi, “deoksiribonükleikasid” de DNA molekülünün açık adıdır.
“Tanrı’ya inanıyorum, ama inançlı değilim. Matematik ve bilim, bana Tanrı’nın olması gerektiğini anlatıyor; ama inanmıyorum” diyen Salvador Dali, bu tablosunda bilim ile dinin karmaşık ilişkisini irdeler. İlk bakışta, dinin bilime üstünlüğünü anlatmaya çalışıyor gibi gözükse de, aslında birbirine paralel olduklarını, hatta simetrik temellere dayandıklarını ifade etmeye çalışır. Beş açık ve bir gizli görüntüden oluşan resmin birkaç yerinde rastlanan DNA çift sarmalı yaşamı; sağ tarafta, dörderli gruplar halinde tüfeklerini birbirine doğrultan erkekler ölümü, gökyüzündeki varlıklar, ölümden sonrasını simgeler.
Dali, benzeri konularda ve benzeri adlar verdiği başka tablolar da yapmıştır. Madrid’teki Museo Nacional Reina Sofia’da sergilenen “Dezoksiribonükleik Asit Arapları”, ressamın bu eşsiz moleküle hayranlığının bir diğer kanıtıdır. DNA’nın simetrisini, durmaksızın, karısıyla ilişkisine benzetir:
“Tıpkı Gala ve benim gibi birbirine tam uyan bu iki yarı, hiç şaşmadan bir açılıp bir kapanıyor. Hayat, deoksiribonükleik asidin mutlak kuralına dayanıyor, kalıtıma o karar veriyor.”
Salvador Dali, 1980’lerden başlayarak ölümüne kadar, matematikle ilgilenmiştir. Özellikle, sürekli fonksiyonların sürekli olmayanlara dönüşebileceğini ve bir fonksiyonun değerinin aniden değişebileceğini gösteren Fransız matematikçi Rene Thom’un katastrof teorisine ilgi duymuştur. Son eseri Çatalkuyruk’da (The Swallowtail) olduğu gibi, çok sayıda matematiksel sembolü resimlerine taşımış ve onlar aracılığıyla yaşam felsefesini yansıtmaya çalışmıştır; ancak DNA molekülüne tutkusu hiçbir tutkusuna benzememiştir.
Gerek görünüşü gerek estetik anlayışı ile kendisini bir sanat nesnesi olarak sunan S. Dali, 20. yüzyılın en önemli ikonlarından birisine dönüştü. Sürrealizm İzleri, Dali sembolizminin ve sürrealizminin örnek niteliğindeki çalışmaları olarak kabul edilmektedir. Koltuk değnekleri, saatler, kelebekler, karıncalar, filler, karısı Gala ve Dali’nin kendisi, sanatsal izleğine ışık tutan önemli sembollerden…
“Dali’nin kelebekleri”
Salvador Dali, resimlerinin birçoğunda kelebekleri resmetmesi dikkat çekicidir. Bu adeta onda bir tutku olmuştur. Dali, kelebeklere önem veriştir. Resimlerinde, aile bireylerini (kız kardeş, baba, anne ve eşi) Freud’çu bir peysajla “kelebeğe” büründürmüştür.
Salvador Dali, bir resminde, kız kardeşini en üstte uçan kelebek olarak tasvir etmiştir. Dali, resminde kız kardeşine kelebeğin arka kanatlarını, kalça ve uyluklarını vurgulayarak resmetmiştir. Bel ve kalça gölgelerini karşılaştırmak suretiyle pencerede resmetmiştir. Yine bir başka resimde kelebek vücudu, onun belkemiği ve kendi erkeksi üyesi durumundadır. “Sevgili” ve “şeytan” tarot kartları ile karşılaştırmaktadır. Bu kelebek gölgesi, “şeytan” daki rhino boynuzundaki gibi gene bir kelebekteki üreme formunu işaret eder. Burada kız kardeşinin anüsüne nüfuz etmek isteği vurgulanır. Daha açık ve yalın bir örnek, 1925’te kız kardeşini düşünerek öfkeyle resmettiği “Young Virgin Auto-sodomized by her own Chastity-Kendi ırzına otosodomize olan genç bakire” 1954 senesinde Dali tarafından yeniden resmedilmiştir. 1966 senesinde isimsiz bir çalışma olan (ve Yedi Figür olarak bilinen) bir çalışmada, kelebeğin bedeni bir dışkı olarak resmedilmiştir. (12)
Dali’nin karısı: Bir resimde Dali, karısını daha altta uçan agresif bir kelebek olarak resmetmiştir. Kanatları kalçalarındadır. Dali, karısını ilk olarak bir plajda öpmüştür. Resimde buna da vurgu yapılmaktadır.(13) Dışkı ve kelebek vücudundaki fallus gibi figürler, “cinsel zorlama” ve “bulantı” ve sonrasında “mutluluğun tamamlanmasını” resmeder. Yunancada psişik sözcüğü “güve” “Arzu edilmeyen” anlamına gelir. Bugün halk arasında ise “kelebek” (ve de “ruh”) ile eşdeğer kabul edilir. Cupid ve efsae kız Psyche ile güve ve kelebek kanatları ve heykelleri tasvir edilmiştir. Aynı zamanda “Dönüşümün” sembolüdür.
Baba figürü: Resimlerde Dali’nin babası bir kayadır ve onun gölgesi, fantezi (kelebekler) ve gerçeklik arasında, karanlık ve ışık (zemin) arasında hem dikey hem de yatay olarak resmedilmiştir. Hat, geleneksel anlamda doğru ve yanlış arasında kesin çizgiler çizerek babasının güçlü bir fallus olarak, Dali’nin süper ego halini almaktadır. Gelenek, koltuk değneği tarafından düzenlenen dev bir penis ile (William Tell’in Enigma’sı) karşılaştır. William Tell’in Enigma’sı, kendi değerleri uğruna oğlunun hayatını riske sokan Salvador Dali’nin babasıdır. Dali’nin kendi net çizgilerinde, izlenimciliğin tepkisi, ruhunda ise babasının olumlu katkısı vardır.
Son olarak Anne… Dali’nin annesi, kendisi 16 yaşında iken ölmüştür. Dali, annesini bir resminde uzanmış bulutlar olarak resmetmiştir. Dali, dev bir ereksiyon durumunda, ona bakan ama onun kucağına uzanmış durumda olmayan bir Dali resmetmiştir (Benzer şekilde, Venüs mitinin bazı sürümleri, Venüs’ün oğlu Priapus). Dali’nin çalışmalarının tamamı, sanat ve metafordur.
Salvador Dalí hayatı boyunca, 1500’den fazla resim ve onlarca heykelin yanı sıra, çeşitli taş baskı eserler, kitap illüstrasyonları, tiyatro dekorları ve kostümleri üretmiştir. Ayrıca, Man Ray, Brassaï, Cecil Beaton ve Philippe Halsman gibi fotoğraf sanatçılarıyla ve Elsa Schiaparelli, Christian Dior gibi moda tasarımcılarıyla beraber çalışmıştır.
“Sistemli olarak kargaşa yaratmak gerekir; yaratıcılık böylece özgürleşir. Yaşamı yaratan çelişkidir.”
Ve Salvador Dali, 23 Ocak 1989 tarihinde gerçek sürrealist tablosuna kavuşmuştur.
(1) Amerikalı animasyoncu Walt Disney ile beraber yaptığı “Destino” adlı kısa çizgi film, 2003’te “en iyi kısa animasyon filmi” dalında Oscar adayı olmuştur.
(2) http://www.nytimes.com/books/first/g/gibson-dali.html
(3) Stephen Francis Saladyga (2006). “The Mindset of Salvador Dalí.
(4) Salvador Dali (1948). The Secret Life of Salvador Dali. W. W. Norton & Company.
(5) http://www.abcgallery.com/D/dali/dalibio.html
(6) http://www.toplumdusmani.net/modules/wordbook/entry.php?entryID=474
(7) http://www.salvador-dali.org/dali/en_biografia-gala.html
(8) İkinci Dünya Savaşında George Orwell, Dali’yi “Fransa tehlikeye düştüğünde fare gibi kaçmakla” eleştirmiştir.
(9) Dali, Franko’yu çıkardığı idam hükümleri için tebrik etmiştir. Ayrıca kişisel olarak da Franko ile tanışmış ve Franko’nun ninesini resmetmiştir.
(10) http://www.salvador-dali.org/serveis/ced/articles/en_article3.html
(11) “CRICK vs DALI”, www.gluefox.com/english/godgapeng.shtm
(12) Bkz. Reverie-1930, in Descharnes, ed., Oui-the Paranoid-Critical Method
(13) “Diurnal illusion” (1931) ile karşılaştırın.