Zenne
“Bir yumruk boğazınıza tahtını kurar ve yutkunamadığınız andır o an…
Zenne vicdan yoklar… Çünkü, dürüstlük bazen öldürür”
(Bu yazı ilk olarak 29 Mart 2012 tarihinde Mağara Dergisi’nde yayınlanmıştır.)
Caner Alper ve Mehmet Binay’ın 2011 yılında çektikleri ilk uzun metraj filmi “ZENNE”, önceleri sayıları azalmış olan zenneler üzerine belgesel yapmak için yola çıktıkları bir proje iken daha sonra yakın arkadaşları Ahmet Yıldız’ın, cinsel kimliğini açıkladığı için babası tarafından öldürülmesiyle yön değiştirmiş ve müthiş bir film ortaya çıkmış.
Arkadaşlarına karşı vicdan borcu taşıyan iki yönetmen, anısını yaşatmak ve seslerini duyurmak üzere kameralarını Yıldız’ın yaşam öyküsünden esinlenerek bir Zenne’nin rengârenk dünyasına çevirmişler.
Senaryosu gerçek öykülerden ve kişilerden esinlenilerek M. Caner Alper tarafından kaleme alınan “ZENNE”, Türkiye’de olduğu kadar dünyada da ses getirdi ve sıra dışı öyküsüyle vicdanlara dokundu.
“Sıra dışı” üç arkadaş…
İstanbul’a fotoğraf çekimleri yapmak için gelen Alman fotoğrafçı Danny, bir gece kulübünde Zennelik yapan Can’la ve Can’ın arkadaşı olan, Türkiye’nin doğusundan muhafazakâr bir aileden gelen Ahmet’le tanışır. Can, zenneliğin yanı sıra çalıştığı fal kafedeki işinden çıkarılınca maddi yönden zor duruma düşer. Binbaşı olan babası Güneydoğu’da şehit düşmüştür. Abisi Cihan ise askerlikten ruh sağlığı bozuk olarak döndüğünden annesi Sevgi onu askere göndermemiştir.
Can’ın en yakın arkadaşı Ahmet ise bir yandan iri yarı gizemli bir adamla buluşmakta, diğer yandan Can’ın fotoğraflarını çekmek isteyen fotoğrafçı Danny’den hoşlanmaktadır. Daha sonra Ahmet’e yakınlık duyan Danny, Ahmet’in amacının ne oluğunu anlamakta güçlük çekse de daha sonra onu takip eder ve Ahmet’in kendisini takip eden meçhul bir kişiye sık sık para vermekte olduğunu fark eder. Danny, gerçeği söylemesi konusunda Ahmet’i sıkıştırınca bambaşka bir gerçekle yüzleşir. Ahmet’in henüz altı yaşındayken ailesiyle yaşadığı trajik bir olayın kurbanı olduğunu öğrenir. Ailesi, ilerleyen günlerde Ahmet’in bir homoseksüel olduğunu öğrenince, oğullarının peşine düşecektir.
Devletle yüzleşme
Danny, güvenliklerinin kalmadığını kavrayınca harekete geçer, Ahmet’i de yurtdışına kendisiyle birlikte gelmesi konusunda ikna eder. Ancak Ahmet askerliğini yapmamış olduğu için pasaport alamayacağını söyler. Askeri heyetten ‘eşcinsel raporu’ almanın yollarını ararlar. Bunun için davranışları, kıyafetleri ve seks esnasında çekilmiş resimleriyle askeri heyeti ikna etmeleri gerekmektedir! Ahmet, bu defa kendi rızası ve isteğiyle, önceden Can’ı şiddetle eleştirdiği hale yani bir Zenne’ye dönüşür.(1)
“Arkadaşlığa yazılmış bir şiir”
Zenne de sadece hikaye değil, görüntüler, renkler, danslar, kostümler ve müzik de insanı sarsıyor. İnsanın içine dokunuyor ve bazı şeyleri harekete geçiriyor. Oyunculuk mükemmel. Özellikle Zenne’yi canlandıran Kerem Can’ın okyanus ötesini aşmış müthiş oyunculuğu fevkalade… Film, teknik açıdan da doyurucu… Diyaloglar nefis, karakterler gerçekçi, kurgu fevkalade… Görsel doyum yaratacak denli güzel, insana sinemayı tekrar sevdiren müstakbel bir kült olmuş.(2) Türkiye’de bu tarz filmlerin olmaması da Zenne’yi bir ölçüde önemli kılıyor.
“Bu filmi aileler izlesinler ve çocuklarıyla barışsınlar!”
Filmde karakter bazında düşünecek olursak, aile kontrastları var. Eşcinsel oğlunu “koruyan” bir aile, eşcinsel oğlunu “kovalayan” başka bir aile var. Bir tanesi “sevgi” adı altında çocuğunu korkunç bir hapiste tutuyor. Diğeri de beynine silahı dayıyor, aklınca namusunu temizliyor.
Ama önemli olan şu: Bu filmi aileler izlesinler ve çocuklarıyla barışsınlar!
“Zenne vicdan yoklar”
Artık huzura ermek isteyen annenin olduğu sahnelerin birinde, televizyonda denize ulaşmaya çalışan yavru kaplumbağalar ile bu duygunun bağlantısının kurulması metaforu dikkat çekicidir.
Ahmet’in el bezi için kesilen bir kumaşı izlerken, küçük yaşta ailesinin Ahmet kız kardeşinin elbiselerini giymesin diye kesmesini anımsaması, Ahmet’in geçmişine dramatik bir vurgu yapmaktadır.
Ahmet’in babasıyla Kürtçe konuşarak yakınlaşmaya çalışması, itirafı, ağlaması, babasının bir süre sessiz kalması ve sonra onun da ağlaması son derece trajik ve ironiktir. Aslında hem Ahmet, hem de babası törenin kestiği cezaya ağlamaktadır!
Bunun yanı sıra kısa ve güzel bir hayatın sembolü sayılan kelebeklerin, değişik yerlerde ve şekillerde gösterilip, konusu itibarı ile yaşamını genç yasta yitirmiş olan Ahmet Yıldız’a gönderme yapılmış ve sanki onun ruhu film boyunca gezinmekteymiş gibi gösterilmiş. Ayrıca senkronize vücut hareketleri kullanılarak filme ahenk katılmış ve neticede detay üstüne detay dolu bir film meydana gelmiş. Film sonundaki gerçek görüntüler ise kopma noktasıdır bana göre…
“Nefret: Bizim gibi olmayanı katletme halidir”
Zenne, eşcinsellerin ne kadar zor bir hayatı olduğunu anlatıyor. Hatta neredeyse bir hayatlarının olamayacağını… Her daim korkuyla yaşıyorlar. Hep saklanmak zorunda kalıyorlar. En başta da kendi ailelerinden… Askerlik muayenesinde yaşadıkları hele… Yani içten bir olguyu anlatıyor film, üstelik hikaye de değil; gerçek…
Ahmet Yıldız’ın ömrü, “dürüst” olup ailesine eşcinsel olduğunu açıklamasıyla son buluyor. Üstelik de babasının elinden… Peki kime ne zararı vardı Ahmet’in? Kime ne kötülük etmişti? Can’ın renkli hayatı, annesinin sevgisi sayesinde “normal” olarak devam edebilmişti. Dansı seven Can, yaşıyor. Beyazı niye sevmiyorlar peki? Onlara “kirli” oldukları söyleniyor çünkü bu hissettiriliyor. Beyaz çabuk kirleniyor ve bu yüzden renklerin içine saklanıyorlar. Saklanmaya inat kendilerini gösteriyorlar belki de…
“Nefret suçlarının temelinde galiba bizim gibi düşünmeyen, olmayan, yaşamayan şeyi katletme, ortadan kaldırma hali yatıyor. Bu ortaçağdan kalma bir düşünce aslında… Bütün kurumların resmi ya da sivil bu duyguyla baş etmesi gerekiyor. Bunun başka yolu yok.” (3) Filmde “Alalım seni askere, aç aça da çıkarsın!” denilerek, eşcinsellere askerlik işlemlerinin yapıldığı esnada uğradıkları psikolojik saldırılara da değinilmiş ve devletin cinselliğe yaklaşımını da sert bir şekilde eleştirmiş.(4)
Zenne, Türkiye’nin ilk “eşcinsel namus cinayeti”(5) filmi niteliğini de taşıyor. Zenne, sadece arkadaşlığın bir göstergesi değil, arkadaşlığa yazılmış bir şiir gibi aynı zamanda. Ahmet ise hep hatırlanacak, hem vicdanımızda, hem zihinlerimizde yaşayacak.
Zenne insanın vicdanına seslenen muhteşem, umutlu, duyarlı ve yürekli bir film olmuş. Öyle anlaşılıyor ki, izlemeli ve önyargılarımızı sorgulamalı…
Bir yumruk boğazınıza tahtını kurar ve yutkunamadığınız andır o an… Zenne vicdan yoklar…
(1) http://www.altinportakal.org.tr/tr/film_detay/zenne-14.html
(2) Zenne, 48. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne, başta “En İyi Film” olmak üzere toplam 5 ödül alarak damgasını vurdu.
(3) Erkan Avcı’nın röportajından. http://www.banubozdemir.com/%E2%80%98ahmet-yildiz%E2%80%99a-adanmis-bir-film%E2%80%A6/
(4) “Eşcinsel sinema için bir önyargıyı kırmış olduk” http://www.ntvmsnbc.com/id/25313731/
(5) http://www.independent.co.uk/news/world/europe/was-ahmet-yildiz-the-victim-of-turkeys-first-gay-honour-killing-871822.html