7 / 2
“Ağlarken bir omuz, yeryüzünün
en ağır en hüzünlü başını taşımalıdır…”
(Bu yazı ilk olarak 6 Kasım 2013 tarihinde magaradergisi.com sitesinde yayınlanmıştır.)
Ludwig Van Beethoven… Symphony 7, Second Movement, Allegretto (1)…
Bu yazı bir senfoni için yazılmıştır. Beethoven’ın senfonileri içinde en şık, en buruk olanı hiç kuşkusuz 7’nci Senfoni… Ben özellikle senfoninin 2’nci kısımdan bahsetmek istiyorum. Bu bölüm, 45 dakikalık senfoninin 16’ncı dakikasından itibaren başlar ve 8 dakika boyunca yavaş yavaş tırmandırır acıyı içinizde… Ne de olsa kızgındır…
Buradaki acı burukluğu, biraz olsun kalbinde hisseden bazı yönetmenler filmlerinin en can alıcı sahnelerinde bu senfoni ile ‘pick’ yapmışlardır. Sanki gözlerinizde aşağı akan kanlı yaş, en ağır halindedir ve insanın yüzünde bir bıçak yarası bırakır. Ağlarken bir omuz, yeryüzünün en ağır en hüzünlü başını taşımalıdır…
Yönetmen Tom Hooper’ın 2010 yapımı tarihsel drama filmi Zoraki Kral’da (The King’s Speech) rolüyle izleyeni kendine hayran bırakan ve kekeme bir kral adayını oynayan Colin Firth’in canlandırdığı VI. George, kekemeliğinin üstesinden gelmek için alışılmışın dışında bir konuşma terapisti Lionel Logue’a gider ve uzun bir çalışma sürecinden sonra Kral, II. Dünya Savaşı’nın başında radyo yayını yapması konusunda gayret gösterir.
Filmin sonunda Kral VI. George, tarihi konuşmasını yaparken arka fondan Beethoven’ın 7’nci Senfonisinin 2’nci Kısmı çalar. Müthiştir…(2)
Kral sunumunu yaparken müzik düşük ve gizemli başlar. Yavaş yavaş, çok yavaş ilerlerken güçlü bir melankoliye dönüşür, dramatiktir! (3)
Filmin müziklerini yapan besteci Alexandre Desplat, düşünce ve duygularını rahatça dile getirebilmek için kendisiyle mücadele eden bir adam hakkında olan filmde, Beethoven’ı kullanarak bir nevi “meydan okuma” yı tanımlar ve Beethoven, konuşmasının büyüklüğünü vurgulamaktadır burada…
Film boyunca Kral’ın sessizliğinin üzüntüsünü de vurgulamak isteyen Desplat, hikâyede başkahramanın mücadelesini ve Kral’ın konuşmasının basıklığını göstermek için Beethoven’ı kullanmakta kuşku etmeyecektir. Desplat, Kral’ın konuşmasını yaparken arka fonda Beethoven’ın çalmasını bir çağlayana benzetir. (4)
Tarsem Singh tarafından çekilen The Fall (Çöküş) filmi, sakat bir adam ile küçük bir kızın hastanede yaşadıkları olağandışı aşk hikâyesi ile karşımıza çıkar. (5) Adam ve kız kendi aralarında, intikam peşindeki beş kahraman hakkında bir masal uydururlar. Maskeli bir kabadayı, Afrikalı kaçak bir köle, Hintli bir mistik, İtalyan bir anarşist ve bir doğabilimci, ıssız bir adaya sürgün edilmişlerdir. Düşüş, akıl almaz sahnelerin rengârenk canlandırma planlarıyla harmanlandığı son dönem filmler arasında, izleyiciyi görselliğiyle yakalayacak, akıllardan kolay silinmeyecek bir yapıttır. Böyle bir başyapıta kuşkusuz Beethoven’ın 7. senfonisi eşlik etmelidir. Filmin başında senfoni eşliğinde ağır çekimde siyah-beyaz görüntülerle izlediğimiz bir sekans yer alır. (6) Sekans, Roy’un geçirdiği bir kazaya aittir. Dublörlük yapan Roy, köprüden atlayarak bacaklarını sakatlayınca hastaneye yatırılmış ve Alexandria’yla tanışması da hem filmin hem film içerisinde anlattığı hikâyenin başlamasına neden olur.

Tha Fall filminden…
Bir diğer film ise hiç şüphesiz Gaspar Noe’nun 2002 yılında filmi Dönüş Yok (Irréversible)… Bir şiddet olayıyla yaşamları paramparça olmuş bir çiftin olağandışı öyküsünü tersten anlatan bu filmin başrollerini, Monica Bellucci ile Vincent Cassel paylaşıyorlar. Filmde Beethoven bu sefer bir tecavüz olayının ardından gelişen intikam hikayesinin isyan melodileri olarak karşımıza çıkıyor. Çocuk cıvıltılarının sonrasında Gaspar Noe izleyene Beethoven ile kavga, acı, aşk, kaçış ve şiddet hislerini kamçılıyor. Ve hiç kuşkusuz “dayanamıyorum” hissini yoğun bir şekilde aşılıyor. Yanan bedeninizi söndürmek yerine Beethoven’la bir bidon benzini boca ediyor beyninize…
Hadi yanmaya hazır olun…
Ya Lars Von Trier’in Melancholia’sına ne demeli! “Melancholia, dünyanın sonunda başlıyor” diye nitelendiriyor filmi Lars Von Trier. Bir düğün ve melankoli yer alan film, iki kız kardeş hakkında psikolojik bir felaket filmi olarak tanımlanıyor. Melankolik kardeş, kaya gibi sakin, karanlık dünyasına baktığınızda kaderi bekler gibi davranıyor. Diğer kız kardeş ise giderek panik yapıyor. Trier filme bir acı yüklüyor ve acıyı ağır ağır ilerletir.(7)
Dört nala koşması gereken bir siyah atın şaşırtıcı ve üzücü bir şekilde yere yığılmasının verdiği bir acı gibi… Kapkaranlık uzayda ağır ağır yörüngesinden uzaklaşan bir gezegen yada… bir yeni gelinin ölümden duyduğu mutluluk nasılsa bu da öyledir.
Trier filminde “psikolojik felakete” eşdeğer bir parça olarak Beethoven’ın senfonisini tespitte tereddüt etmemiş.
(1) Allegretto: Bir parçanın orta derecede hızlı çalınması (Allegro’dan daha yavaş)
(2) King’s Speech’teki Beethoven Sahnesi; http://www.youtube.com/watch?v=PPLIw64rLJc
(3) http://tonyalehman.wordpress.com/2013/09/04/beethoven-in-the-movies-the-kings-speech-and-the-fall/
(4) The sound of silence: Alexandre Desplat on the music that ‘just floats’ throughout ‘The King’s Speech’ L.A. Times, http://latimesblogs.latimes.com/music_blog/2010/11/the-sound-of-silence-alexandre-desplat-on-the-music-that-just-floats-throughout-the-kings-speech.html
(5) The Fall Fragmanı: http://www.sinemalar.com/film/8488/dusus
(6) The Fall (Çöküş) filminden sahneler: http://www.youtube.com/watch?v=1NRqApvRqTU
(7) Melancholia filminden: http://www.youtube.com/watch?v=AJCf8G74Ktk