Günaha Son Çağrı
“İçimi kemiren bu duyguları ve insanlığın büyük umudunu
yazarken gözlerim dolu dolu oldu heyecandan…
İsa’nın kanının bu denli tatlı ve acı olarak
yüreğime damla damla aktığı olmamıştır hiç…”
Nikos Kazancakis
(Bu yazı ilk olarak 20 Aralık 2016 tarihinde magaradergisi.com sitesinde yayınlanmıştır.)
Yazan: Kenan ARPACIOĞLU
Özgün adı The Last Temptation of Christ olan Günaha Son Çağrı, 1988 ABD yapımı dinsel epik film. Girit adasında doğmuş olan yazar Nikos Kazancakis’in 1951 yılında yazdığı “Günaha Son Çağrı” adlı tartışmalı romanından senaryosunu Paul Schrader’in uyarlayıp yazdığı filmi Martin Scorsese yönetmiş, başlıca rollerinde Willem Dafoe (İsa rolünde), Harvey Keitel (Yahuda rolünde), Barbara Hershey (Mecdelli Meryem rolünde), Irvin Kershner, Harry Dean Stanton ve David Bowie oynamışlardır. (1)
Hıristiyanlık tarihine, bilinen Hollywood bakış açısının aksine sadelik ve özü arayan, ayrıksı ve cesur bir gözle bakan Scorsese’nin bu filmi; tıpkı Kazancakis’in romanı gibi şimşekleri üzerine çekmiş. Öyle ki; kitap, Roma Katolik Kilisesi tarafından derhal yasaklı kitaplar listesine alınmış, hatta Kazancakis 1957 yılında öldüğünde Ortodoks Kilisesi defin izni vermediği için cenazesi Kandiye’yi çevreleyen Venedik surlarının dibine gömülmüş.
Film de roman gibi özellikle radikal Hristiyan gruplarca şiddetle protesto edilmiş, hatta Paris’te filmin gösterildiği bir sinema salonu molotov kokteyli atılarak yakılmak istenmiş. İngiliz televizyonlarında gösterildiğinde ise seyircilerden şikâyet alma rekorunu kırmış. 1989 yılında İstanbul Film Festivali’nde gösteriminin yapıldığı Emek Sineması’na bomba ihbarları yapılmış. (2) Film sadece Hristiyanlardan değil, peygamberlere imanı dinin temel esaslarından sayan Müslümanlardan da tepki görmüş.
Dinler tarihine ilişkin diğer yapımlara nazaran bu film, İncillerde anlatılanlara harfiyen bağlı kalmaz, İsa’nın tasavvufi, gizemli ve kutsal yönlerini kısmen ön plana çıkarmakla birlikte onun zaaflarını, korku ve endişelerini insani yönlerini irdeleyen kurgusal bir yapıt olarak ortaya çıkar. Çekimlerinin tamamı Fas’ta gerçekleşmiş olan “Günaha Son Çağrı”, filmin görüntü yönetmeni Michael Ballhaus’un etkisiyle dönem için muazzam bir görsellik sunarken, Peter Gabriel’in müzikleri ise daha filmin başında izleyeni etkisi altına almaktadır.
The Criterion Collection’ın dağıtımını yaptığı “Günaha Son Çağrı” 1989’da Martin Scorsese’ye En İyi Yönetmen Akademi Ödülü adaylığı getirmiş ve film Altın Küre ile Grammy adaylıklarından başka Venedik Film Festivali’nde de özel bir ödül kazanmış. (3)
Neticede film kışkırtıcı, ayrıksı yapısıyla ve sanatsal açıdan dikkat çeken profiliyle izlenmeyi hak ediyor. Ben de İlber Ortaylı’nın İslamofobia üzerine bir söyleşinden adını duyup hikâyesi ve maruz kaldığı tepkilerle dikkatimi cezbeden filmi ilk fırsatta izledim. İlber Hoca, filmin gerek Hristiyan gerekse Müslüman camiada öfke ve tepkiyle karşılandığını söylemiş, insanların aidiyet ve değerlerine saygı gösterilmesi gerekliliğine dikkat çekmişti.
Her neyse gerçekten film ilk başladığında daha giriş sahnesindeki müziğiyle insanı içine çekmeyi başarıyor ve belli bir süre bir rahatsızlık uyandırmaksızın devam ediyor. Gözleri görmeyen bir insanı iyi etmesi, ölüyü diriltmesi ve tek mesajının sevgi olduğunu ifadesi ilk başta bir problemin olmadığı, her şeyin kutsal kitaba ve bilinen asıl hikâyeye uygun devam ettiği algısını oluşturuyor.
Fakat kurgu İncil’deki İsa portesinin ve doğru bilinen esasların dışına çıkmaya başladığında film bir nevi inkâr ve küfür sarmalına dolanıyor. İsa’nın, korku, şüphe, ümitsizlik, şehvet gibi bir nevi şeytana uyma formları ile mücadelesi; iki farklı İsa’nın çatışma ve mücadelesini ortaya koyuyor.
Kendisini inzivaya çekiyor; nefsinin ve kalbinin aksi ile konuşan aslan, yılan ve ateşle karanlık, ıssız çöl ortamında sıkıntı veren zihinsel bir mücadeleye girişiyor.
Yahudi tapınağını ve dönemin mukim bulunan mevcut düzenini yıkmak için havarileriyle tapınak etrafındaki sahte ve kurmaca düzene saldırıyor; fakat tam tapınağın önüne geldiğinde duruyor ve daha fazla devam edemiyor. Havarilerinin ve bilhassa Yahuda’nın ısrarlarına rağmen tapınağın girişinde kıpırdamadan avuçlarının ortasından kanlar akmaya başlarken bitkin düşerek bir şekilde oradan ayrılıyor.
Yıllarca hazırladığı çarmıhlardan birine gerileceği ve tanrının bunu istediğini düşünerek, Yahuda’dan kendisini yakalatmasını istiyor. Ancak bu sayede mesajının insanlara yayılacağını ve isyanının başarılı olacağına Yahuda’yı ikna ediyor.
Yahuda: “önce sevgi dedin sonra eline balta almaktan bahsettin, şimdi beni ihbar et diyorsun!” diye tepkisini gösterirken aynı zamanda maruz kalınan içsel mücadeleyi de açığa çıkarıyor.
Hikâyenin devamında iki Meryem’in ve kalabalığın gözleri önünde acı içinde çarmıha geriliyor. Fakat sonrasında kız suretinde bir meleğin koruculuğu ile çarmıhtan kurtularak sıradan bir insan olarak hayatını yaşamaya başlıyor.
Mecdelli Meryem’in ölümü üzerine kız suretindeki melek, tüm kadınların aynı olduğunu, sadece simalarının farklı olduğunu söyleyerek dirilttiği (Azir Mesihlik delilini yok etmek isteyenlerce tekrar öldürülmüştür) Azir’in karısının da adının Meryem olduğunu söylüyor ve İsa, Azir’in Meryem ile yaşamaya başlıyor.
Filmde zaman zaman tanrıya sitem ve inkârı göze çarpan İsa, çocukları ile sıradan bir gün yaşarken meydanda birinin İsa’nın öğütlerini ve mucizelerini anlattığını duyuyor ve kulak kabarttıktan sonra hemen yanına vararak; “sen bir yalancısın, sahtekarasın, Yüzüme bak! Ben buradayım; normal bir insan olarak yaşıyorum, çocuklarım var…” diyerek konuşmacıya tepki gösteriyor.
Bir gün İsa yatağında hasta iken kapıda Yahuda ve birkaç havarisi beliriyor. Yahuda kendisine tepki göstererek, kendisini kandırmakla ve ihanet etmekle suçluyor. ‘Ben seni ihbar edecektim, sen de çarmıha gerilecektin. Oysa sen korktun ve buraya sığındın’ diyor. İsa, o an kız suretinde yanlarında beliren meleğin kendisini kurtardığını ve tanrının böyle dilediğini ifade ediyor. Yahuda ise kıza dönerek eliyle işaret ederek haykırıyor: “O bir şeytan!” Ve kız ateş olup kayboluyor.
Günaha Son Çağrı, İsa’nın çarmıha gerildiği son anda yaşadığı gayet insani iç mukayeseler karşısında kız suretindeki şeytanca ayartılması olarak ortaya çıkmaktadır. İsa’nın bu konuşmalar sonrasında kalp ve zihninde beliren şüphe, endişe ve korkularla kıvranırken kendisini tekrar çarmıha gerilmiş olarak bulur ve huzura kavuşur.
Tıpkı romanda olduğu gibi film İsa’nın korku, şüphe, şehvet gibi baştan çıkarma ve bir nevi şeytana uyma formları ile mücadelesini anlatmaktadır. Kitaptaki ve filmdeki İsa’nın kendini seksüel bir aktivitede hayal ederek baştan çıkarılması düşüncesi bazı Hristiyanların ve Müslümanların tepkisine neden olmuştur. Bu anlamda film kitapla aynı kaderi yaşamış sanatsal değerine karşın dini hassasiyetleri göz ardı etmekle eleştirilerin odağına oturmuştur. Genel kabul gören İsa portresinin dışına çıkan ve Hristiyanlığın esaslarına dayanmayan film bir çeşit inkâr ve küfür olarak görülmüştür.
Osmanlı toprağında doğmuş usta bir edebiyatçının aynı adlı eserinden usta bir yönetmen eliyle sinemaya aktarılan bu hikâyeyi izlerken bir Müslüman olarak rahatsız olmamak pek mümkün değil. Evet, izlerken ben de rahatsız oldum, ama bir sinemaya molotof atacak ya da müellifine lanetler düzecek kadar değil. Belki de film biterken, insana dokunan samimi bir hissiyat karşısında, gördüklerime değil de ezberimdekilere inanmaya devam etmekle birlikte filmdeki içsel çekişmenin bir benzerini yaşadım.
Şüphesiz böyle kült bir filmin felsefesini daha iyi anlamak için esinlendiği eserin yazarının ifadelerine bakmak daha gerçekçi ve samimi olacaktır.
“Günaha Son Çağrı’yı yazdığım gündüz ve geceler boyunca, İsa ile birlikte Golgota’ne çıkarken duyduğum dehşeti, hayatını ve ölürken çektiği acıları yaşarken duyduğum yoğunluğu, anlayışı ve sevgiyi başka hiçbir zaman duymadım. İçimi kemiren bu duyguları ve insanlığın büyük umudunu yazarken gözlerim dolu dolu oldu heyecandan. İsa’nın kanının bu denli tatlı ve acı olarak yüreğime damla damla aktığı olmamıştır hiç. (…)İsa’nın hayatının her ânı, bir çatışmadır, bir zaferdir. Basit insan zevklerinin yenilmez, büyüleyici niteliğine üstün gelmiştir; ayartılışlara karşı direnmiştir; bedenini sürekli olarak ruhsallaştırmış, sonunda göğe yükselmiştir. Golgota Tepesi’ne varmış ve Çarmıha çıkmıştır. (…) Bu kitap bir hayal hikâyesi değildir; mücadele eden herkesin itirafıdır. Yayımlamakla ödevimi yerine getirdim; hayatta çok acı çekmiş, büyük umutları olan birinin ödevini. Sevgiyle bu kitabı okuyacak her özgür insan, eskisinden daha çok, eskisinden çok daha iyi bir şekilde İsa’yı sevecektir.” (4)
– Nikos Kazancakis
Görünen o ki; İsa sevgisini daha da arttıran bir çalışmaya imza attığını düşünerek Kazancakis, kendisini hikâyesiyle bütünleştirmiş, içsel bir mücadele çerçevesinde inanılmaz bir yoğunluk ve hissiyat yaşamış. Film, Kazancakis kadar üzerinizde bir hissiyat bırakmayacaktır belki ama tabuların köşesinden son bir ayartma ile sizi kendine çekerek İsa’ya olan samimi merak ve ilginizi artıracaktır.
[1] http://www.imdb.com/title/tt0095497/ (Erişim Tarihi:19.12.2016).
[2] http://www.aksam.com.tr/pazar/sinemada-dinler-tarihi/haber-563828
(Erişim Tarihi: 19.12.2016).
[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCnaha_Son_%C3%87a%C4%9Fr%C4%B1_(film) (Erişim Tarihi:19.12.2016).
[4] http://1000kitap.com/kitap/gunaha-son-cagri–1366?b=alintilar (Erişim Tarihi:20.12.2016).