Kosmos
“Kosmos benim için özenilecek bir figür.
İdeal bir adamın resmini çizeceksek
onun özelliklerine sahip olmasını isterim.
Kosmos biraz dağınık, ideal tanımına bu dağınıklığı da dahil.
Kosmos benim için bir süper kahraman. Bu nedenle de gerçek değil.
Gerçek değil derken, keşke gerçek olsa anlamında da söylüyorum bunu…”
Reha Erdem(1)
(Bu yazı ilk olarak 15 Haziran 2014 tarihinde Mağara Dergisi’nde yayınlanmıştır.)
Yabancılaşmış, yalnızlaşmış ‘zamansız’ ve soğuk bir şehirde bir sınır kasabası… Hırsızı, uğursuzu barındırmaz, kendi içine kapanmış ve perde arkalarında eğlenen insanlar. Perdeleri örtük…
Soğuk, açılamayan sınır sebebiyle ekonomik sıkıntı, ıssızlık ama en önemlisi şehrin içine işlemiş baskın bir askeri düzen… Durmaksızın kulakları tırmalayan top sesleri… Her sahnede, her yolda, her karede bu yoğun bombardıman, askeri konvoy gürültüleri uçsuz bucaksız devam ediyor.
Şehrin duvarları da insanların ciğerleri gibi çürümüş, öksürüyor. Toplum hastalıklı, sakat, gürültülü ve son derece erkek… Şehir kadın bir öğretmen için sürgün, bir başka kadın için acısına deva bulamadığı bir çıkmaz, genç bir kız için (Neptün) ise açık bir hapishane…
İnsanlar dertli bir hayatın kıyısında durup bazen hayatı basitleştirerek idrak edebildiğimizi anlamıyorlar. İşte Kosmos, en basit haliyle bunu anlatıyor bize. Bazen boşluğa düşmek için sınırlarda dolanmak gerek.
Uzun zamandır Kosmos’un umutsuzluğa haykırışını bütün çıplaklığıyla duymaya ihtiyacım vardı. Nihayet ben de kendimi Kosmos’un anlamlı boşluğuna bıraktım.
Kars’ın karlarla kaplı kasabasına sığınan bir seyyahı anlatan Reha Erdem’in 2010 yapımı Kosmos (2) filmi, inanç, şifa, savaş, sınır, hayvanlar, Şamanizm ve Kars’ın bir araya geldiği bir masal gibi…
Kosmos, bir inanç filmi, daha doğrusu bir inançsızlığa ağlama.
Kosmos, o kadar kendine has ki; filmi anlatabilmek için tam anlamıyla filme dair hissettiklerimi anlatacak kelimeleri dizebilecek yeterlilikte hissetmiyorum/görmüyorum kendimi. O sebeple akışına bırakıyorum. Ama şunu diyebilirim, izlerken rüzgârda ben savruldum, soğukta ben üşüdüm, mezbahada ben kesildim…
Çaresizliğin koyu sıkıntısı içinde ben yalnız kaldım… Şimdi Kosmos’da kayboluyorum…(3)
Hayvanlarla insanların kader yoldaşı olduğu bir âlem burası. Kosmos’da da hayvanlar, Reha Erdem’in diğer filmlerinde (özellikle Jîn’de) olduğu gibi mükemmel ayrıntı çekimlerinden bize bakıyor bütün bu hayvanlar, her şeyi bizim kadar ‘anlıyor’ ya da ‘anlamıyorlar’… Kosmos, dünyayı anlayamasalar da anlamadıklarını sezen hayvanlar dünyasına koşut insanlar dünyasındaki gafletin hikayesini, herkesin beklemede olduğu, dervişlik ile delilik arasında, ‘hiçbir şey olmuyor’ duygusu ile ‘bir şeyler olacak’ beklentisi arasında bir arafta! sallanan bir memleket hissi veriyor.
Küçük kardeşi dereye düşen Neptün’ün (Türkü Turan) yardımına o an kasabaya “başka bir yerden” gelmiş olan bir meczup! edasıyla kendine Kosmos diyen Battal (Sermet Yeşil) yetişir. Kosmos (Battal) (Reha Erdem’in ideal figürü) dokunduğu herşeyi iyileştirir.
Pisliği kar öldürür, su götürür. Kosmos, yerel halk tarafından minnet ve sevgiyle karşılanır. Yeşilyurt Kıraathanesinde “Seni Allah gönderdi!” diyen küçük kızın babasına Kosmos, dokunduğu hayvanları, ağaçları, insanları iyileştirebilen bir şaman gibi bu kör dünyada, sadece kendisinin duyabileceği bir fısıltıyla şöyle mırıldanır Kosmos:
“Herkesin başına herşey aynı şekilde geliyor. İyiyle kötünün, cömertle cömert olmayanın başına gelen şey aynı. İyi adam nasılsa, suç işleyen de öyle. Yemin edenle, yeminden korkan aynı birbiri gibi…
Hayatta herşeyde bela şu ki; herkesin başına gelen şey aynı… Hem de insanoğlunun yüreği kötülükle dolu… Ve ömürleri devamınca yüreklerinde delilik var… Ve sonra ölülere katılıyorlar. Çünkü bütün yaşayanlarla beraber olan için ümit var. Çünkü, sağ köpek, ölü aslandan iyi. Çünkü yaşayanlar biliyorlar ki ölecekler. Fakat ölüler bir şey bilmez. Ve onlar için bir ödül yok. Çünkü onların anılması unutulmuş.”
Kosmos, insanlar neden etkileniyorsa hayvanların da aynı şeylerden etkilendiğine de vurgu yapar.
“Adaletin yerinde kötülük var. Aslında insanoğlunun başına gelen hayvanların da başına geliyor. Başlarına gelen şey aynı. O nasıl ölüyorsa öteki de öyle ölüyor.”
Buna ek olarak Kosmos ve Neptün’ün hayvansal şaman ritüellerini andıran haykırış ve çığlıklarının aksine Neptün’ün babasının mezbahada kasap olması ve kesilen hayvan görüntülerinin vahşiliği ve kesilmeden önce bizlere ısrarla gösterdiği o hayvanların gözlerindeki aciz bakış çok sert bir ironidir.
Buna Kosmos ve Neptün’ün şaman ayin ritüeli benzeri şekilde birer kuşa dönüştükleri sahneyi de ekleyebiliriz.
Sessizliğini ve yalnızlığını ancak tren ve bomba seslerinin bozduğu bölgede bir taraftan bir grup genç de, “Sınır açılsın, düşmanlıklar unutulsun. Şehrimize bereket dolsun” söylemiyle Ermenistan sınırının açılması için imza kampanyası yapmakta ve kahvede boş boş oturan erkekleri ikna etmeye çalışmaktadır.
Yönetmene göre ‘Kosmos’un bu yeni geldiği yerde sadece tehditler var. Sınır başlı başına bir tehdit zaten, sınır demek ötekiler var demek. Kosmos böyle iki boyuta inmiş bir yere, o kuru dünyaya bir üçüncü boyut, bir umut olarak geliyor. İnsan üçüncü boyutunu maneviyatla oluşturuyor.’ (4)
Kasabanın güvenliğinden sorumlu Doğu Garnizonu Komutanı ise bir yandan asayişi sağlamaya çalışırken diğer taraftan da koltuk değneğine mahkum engelli aile bireyi ve küçük oğluyla yaşamını sürdürmektedir.
Bu arada kasabaya, sürgüne gönderildiğine inanan bir öğretmen –ona göre böyle bir yere gelmek ancak sürgündür- ise gece köpekler tarafından sıkıştırılır. Öğretmeni köpeklerin elinden kurtaran ve ona eşlik eden Kosmos ise sokak köpeklerini şöyle betimler:
“Onlar sahipsiz. Onların başına gelenler de insanlar yüzünden. Çünkü hakkın yerinde kötülük var. Adaletin yerinde de kötülük var. Aslında insanoğlunun başına gelen hayvanların başına da geliyor. Başlarına gelen şey aynı. O nasıl ölüyorsa öteki de öyle ölüyor. Hepsinin bir soluğu var. İnsanın hayvana bir üstünlüğü yok efendim. Çünkü hepsi boş… Çünkü hepsi aynı yere gidiyorlar…”
Bu gökyüzü bir ölünün üstündeki toprak gibi soğuk, köpeklerle ve meczuplarla dolu şehre sürgüne gönderildiğine inanan öğretmene Battal çok şanslı olduğunu ve burasının iyi insanlarla dolu olduğunu, kendisinin de misafir olduğunu belirtir.
Kasabalı Kosmos’a sahip çıkar ve kalacak yer verir. Kıraathaneci de Kosmos’a iş verir. Ancak bir süre sonra Battal’ın kaytardığını düşünen kahve sahibi Kosmos’dan ‘çalışmaya gönlü yok bunun’ diyerek dertlenir.
Kosmos ise “Ben çalışmaya çoktan yüz çevirdim. Yüreğim, verdiğim emeğin karşılığı bir şey ummasın diye yüz çevirdim. Çünkü bütün emeğinden ve emek çeken yüreğinin çabalamasından insana ne fayda var bulamadım. Çünkü o zaman insanın günleri hep dert, emeği keder oluyor. Geceleri bile yüreği rahat etmiyor.
İnsan için yemeden, içmeden ve emek çeken canını sevindirmeden başka bir şey yok. Bunu yapan da Allah. Çünkü Allah hikmeti, bilgiyi, sevinci kendi önünde iyi olan adama veriyor. Fakat Allah’ın önünde iyi olana versin diye toplama ve yığma zahmetini suç işleyene veriyor.” şeklinde karşılık verir.
Kahve ahalisinin ‘bunun çalışmakta gözü yok, kadın peşinde’ eleştirilerine maruz kalan Kosmos, “ben çay istemiyorum. Aşk istiyorum” diyerek gülüşmelere sebep ve ahalinin alay konusu olur.
O esnada kahveye giren Neptün’ü gören Battal, “İşte bak, bir nar cenneti. Diri suların kuyusu. Ben bununla kendimden geçerim. Bakışı seher gibi. Güneş gibi temiz. Ay gibi güzel. Bu kız da kim, ben bilirim.” der.
Tüm aşk dolu sözlerine rağmen Neptün’ün kasap babası, küçük kızını kurtardığı için Kosmos’a destek olur, yakacağını barınmasını verir. Bir gün Kosmos’a kömür getirdiğinde Kosmos’un elinin üstüne bastığı sigaranın izinin yok olduğunu görür ve Kosmos’un bir ermiş olduğuna kanaat getirir.
Kosmos ile Neptün’ün ilk karşılaşmalarında şu diyalog dikkati çeker;
Battal: Güzeller güzeli; yüreğim şimdi bak, parmaklarımdan damlayacak. Şimdi bak, içimin oynaması benden rüzgar çıkaracak. Sen, sen, senin adın var mı?
Neptun: Adım, Neptun olsun.
Battal: Senin adin Neptun olsun, benim de Kosmos. Sol elin başımın altında olsun, sağ da beni kucaklasın… (5)
Battal bir taraftan da dükkanlarının camlarını kırmak suretiyle içerden çaldığı paraları ihtiyaç sahiplerine verir.
Artan hırsızlıklardan rahatsız olan ahali, o dışlayıcı, ötekileştirici cümlelerini kurar: “Yabancı, uyumu bozar. Ahlakı bozar, örfü bozar…”
Kosmos aslında parayı hep ihtiyacı olan için çalmaktadır. Sakinleştiriciye ihtiyaç duyan bir kadın, mirasçı abilerinden kaçan bir kardeş gibi…
“İki kişi bir kişiden iyidir. Çünkü düşerlerse biri arkadaşını kaldırır. İki kat iplik zor kopar. Ruhum, beni dinlemediği zaman çıkıp iskeletime diyorum ki, ağzınla acele etme ve yüreğin söz söylemeye tez olmasın. Çünkü Allah göklerde ve sen yerüstündesin.”
Sınır kapısı ile ilgili imza kampanyası düzenleyen gencin Kosmos’a: “Biz yabancıları severiz ama dünya bozuldu, herkesten korkuyoruz” demesi günümüzde artık ülkeleri, halkları birbirinden ayıran sınırların, bireyin kendi bedeni dışındaki herkese, her şeye yöneltilebilen ilkel ve yersiz bir korkuya, bir tür tedirgin yabancılaşmaya dönüştüğünün sosyal-psikolojik bir ifadesidir de…
“Yeryüzünde ne kötülük olacağını asla bilemezsin. Eğer bulutlar yağmur yüklüyse yeryüzüne boşalırlar. De ki bir ağaç devrildi, nereye devrilirse ister güneye ister kuzeye orda kalır. Ne fayda? ne gördüm? ne bildim? Tek bulduğum, Allah insanı doğru yarattı fakat onlar çok düzenler aradılar.”
Askeri vesayette ve buz tutmuş yalnızlığında Neptün ve karlarda çığlık atarak koşan Kosmos’un çığlıkları, zamansız boşlukta yitip gidiyor…
Bazen kimsenin sizi anlamayacağını bilerek, başkalarının sahte sandığı hakiki karanlığınızda bir meczup misali sayıklamaya başlıyorsunuz…
Kosmos, en açık haliyle Reha Erdem’in aykırı bir figürü…
Kosmos izleyeni rüya gibi bir yolculuğa çıkartıyor, sizi tutsak eden donmuş sıkıntıyı rüzgara savuruyor ve şunu sorduruyor. Kar bütün günahları temizler mi? Eriyen karlar yeryüzünü iyilikle yıkar mı?
Kosmos bir şifre ama çözmesi zor değil!
Kosmos inançlara sürüklenmiş üçüncü halimiz…
(1) Radikal Hayat, 17/04/2010. (Ceyda Yaşar’ın Reha Erdem röportajı)
(2) Kosmos Fragmanı http://www.youtube.com/watch?v=nr0dc93Bi64
(3) Karamsar soundu ile Kosmos’un muhteşem müzikleri: A silver mt. Zion – Stumble then rise on some awkward morning – https://www.youtube.com/watch?v=W_W7ydnPtB4#t=160; ASMZ – 13 Angels Standing Guard Round the Side of Bed https://www.youtube.com/watch?v=hQZfGa5t4e8 ve Rachel’s – Even/Odd – http://www.youtube.com/watch?v=CCPRtMZVy1Y
(4) T. Tekerek, Reha Erdem Röportajından, 11/4/2010, Taraf.
(5) “Sol eli başımın altında olsun, Sağ eli beni kucaklasın!” Bu şiirsel cümle Tevrat’ın Neşidler Neşidesi Bab 2:5-6’de geçer. (Korkuyorum Anne ve Kosmos filmlerindeki ortak replik)