STALİN’İN VAGONLARI
Sovyet diktatör Stalin’in emriyle 1937 yılında, merkezi Moskova’da olmak üzere Orta Asya’da Kazakistan’ın Akmolla ve Karaganda eyaletlerinde kurulan kamplara binlerce kadın ve çocuk mahkum sürgün edildi.
Kazakistan’ın başkenti Nur Sultan’dan (eski adıyla Astana) yaklaşık 40 kilometre uzaklıktaki Akmol kasabasında yer alan ALJİR Müzesi, soykırım niteliğinde bir acıyı barındırıyor.
Rusça “Akmola Vatan Hainleri Eşlerinin Kampı” nın baş harflerinden oluşan ALJİR Kampı, SSCB’nin Komünist Lideri Josef Stalin’in 15 Ağustos 1937 tarihli emriyle kuruluyor ve kampta o dönemde yaklaşık 62 milletten 17 bin kadının çocuklarıyla birlikte esir tutulduğu ifade ediliyor.
Bu kadınların ve çocukların günahı ne!? Aslında hiçbir suç karşılığında getirilmiyorlar. Söz konusu kadın mahkumların tek özelliği, vatan hainliği ile suçlanan mahkumların eşleri olmaları… Hatta getirilirken kendilerine bir esir kampına gidecekleri dahi söylenmiyor. Hepsi Sovyet aydınlarının eşleri ve zengin soylu ailelere mensup kadınlar… O sebeple seyahatlerine çıkarken ne olacağından bihaber en güzel kıyafetleriyle, makyaj malzemeleriyle, parfümleriyle birlikte geliyorlar. Ağırlıklı Kazak Türklerinden oluşan Sovyet Rusya’nın çeşitli yerlerinden gelen entelektüel şairlerin, yazarların ve düşünürlerin eşleri, çocukları… 1927’de Odessa’da imal edilen vagonlar, 2 ay süren yolculuk sonunda binlerce kadın mahkumu Akmol’a getiriyor. Onları Akmol’un buz gibi çetin soğuk iklimi karşılıyor.
Kampa getirilen kadın mahkulmar, önce sorgu polisi tarafından sorgulanıyor. Sorgulanan kadın mahkum, çok yüksek bir tabureye oturtuluyor ve ayaklarının yere değmesi engelleniyor. Bu sorgular en az 10-12 saat sürüyor ve kadın mahkumlar ayakları yere temas etmeden acı içinde ilk ifadelerini veriyor. Özellikle yapılmış bu işkence şekli, kadınların karşılaştıkları ilk işkence oluyor. Uzun ayaklı sandalyelerde ayakları yere değmeyecek şekilde oturtulan kadınların uzun satler hareketsiz kaldığı için ayak damarları çatlıyor ve dayanılması güç acılara mazur kalıyorlar. Kadınlar burada işkencenin her türlüsüne ve gardiyanların tacizlerine maruz kalıyor.
ALJİR Çocukları
Neyin bedelinin ödediklerini bilmeden Stalin’in zulmüne mazur kalmış binlerce bebek ve çocuk… Kampta 3 yaşına gelen her çocuk, annesinden kopartılıyor ve ayrı bir yerde bakılıyor. Sözde bakım… Her çocuk ölüme terk ediliyor. Çünkü onlar vatan hainlerinin! çocukları ve hayatta kalırlarsa ileride devlete düşman olma ihtimaline karşı beslenme yetersizliğinden veya kampın soğuğuna dayanamayarak göz göre göre ölüme terk ediliyor.
Kadınlar, kışın sert hava şartlarına dayanamayıp ölen çocuklarını bidonlarda saklayarak ilkbaharın gelmesini bekliyorlar. Kampın yakınındaki Karlag çocuk mezarlığı, sebepsiz yere ölen binlerce çocuk ve bebek cesediyle dolu. ALJİR’de hayatını kaybeden hiçbir çocuğun mezar taşı bulunmuyor.
Kadın mahkûmlar, kampta boşa geçen zamanlarını değerlendirmek için bir süre sonra dikiş makinesi kullanmak istedikleri belirtiyor. Sovyet askerlerinin kıyafetlerine katkıda bulunabileceklerini belirten mahkumların bu talepleri kabul görüyor. Böylece gündüzleri tarlada çalışan kadınlar, geceleri de askerlere elbise dikerek günlerini geçiriyor.
Bazı mahkûmlar da kamp bahçesinde ağaçlandırma çalışmalarında görev alıyorlar. Sovyetler Birliği’nin dört bir yanından sürgün edilen kadınların çoğunluğu başta Kazak Türkü olmak üzere Azeri Türkü, Rus, Polonyalı, Yahudi ve birçok milletten aydınların eşlerinden oluşuyor.
Stalin’in totaliter rejimine karşı çıkan kocaları kurşuna dizilen kadınlar, 30 bin metrekarelik alana kurulan kampın içindeki barakalarda yıllarca tutsak ediliyor. Çocukları ise 3 yaşına geldiklerinde ellerinden alınarak, aynı kampta yer alan yetimhanelere gönderiliyor.
Akmol kasabasında yaklaşık 16 yıl faaliyet gösteren ve 1953’te Stalin’in ölümünün ardından kapatılan kadın sürgün kampının bir kısmı, yıllar sonra Kazakistan hükümetinin kararıyla, kurbanlarının anısına küçük bir müzeye dönüştürülmüş.
2007’de inşa edilen ALJİR Müzesi, açık ve kapalı alan olmak üzere 2 bölümden oluşuyor. Bahçe bölümünde zamanında kampa sürgün edilen kadınların taşındığı vagonlardan bazılarını görüyoruz. “Stalin vagonu” diyorlar. Zamanında vagonu görenler böyle söylerlermiş. “Stalin’in Vagonu geliyor” Trenlere doldurularak evlerinden/vatanlarından koparılarak sürgün edilenler “Stalin” adı verilen vagonlarla çok zor şartlarda -40 dereceye varan soğuklarda Kazakistan’a getirildi.
ALJİR Müzesinin dış alanında 18 metre yükseklikteki, sanki toprağa diklemesine gömülmüş, yarısı dışarıda bir kadın yüzüğünü de andıran, Kazak Türkü kadınlarının başörtüsü “Kimeşek” in simgelendiği “Keder Kapısı” anıtı ile karşılaşıyoruz. Keder Kapısı deniyormuş buraya… Akabinde duvarları rölyeflerle kaplı, Stalin’in mahkemelerini simgeleyen eserlerle bezeli.
Mahkûm kadınların tutulduğu sadece çamur ve samandan yapılmış barakalardan birisi de müzenin dış alanında yer alıyor. İçine saman koyulmuş bebek beşikleri, gene samandan yapılmış tahta yataklar…
ALJİR’in iç alanına girerken duvarlarda Stalin Rusya’sından rölyefler sergileniyor. 3 katlı dairesel bir mimari ile gezdikçe acıyı boğazınızda daha da hissetmeye başlıyorsunuz.
Birinci katta Stalin döneminde vatan haini ilan edilerek kurşuna dizilen Kazak Türkü aydınlar ile kampta esir tutulan kadınların fotoğrafları ve belgeleri sergileniyor. Belgelerin büyük kısmı dönemin Sovyet Gizli Servisi NKVD belgelerinden oluşuyor.
Müzenin ikinci katında sunulan belgeler ve tasvirlerle kamp hayatı tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriliyor.
Kadın mahkûmlar kamp dışından geçirilirken, bölgedeki köylülerin “Yuuuhhh” diyerek kendilerine taş attıkları anlatılıyor. Bu durum mahkûmları çok üzüyor. “Biz onlara ne yaptık ki! Hem bizim ne suçumuz var!” diye düşünüyorlar.
İşin aslı daha sonra ortaya çıkıyor. Köylülerin aslında mahkumlara fırlattıkları şeyin taş değil, mahkumların aç kalmaması ve hayatta kalması için fakat taş gibi sert bir Kazak kurabiyesi olduğu anlaşılıyor. Kampta görevli askerlerin bu durumu anlamamaları için de köylülerin bu kurabiyeleri fırlatırken mahkûmları yuhaladıkları söyleniyor. ALJİR kampı, 1953 yılında Stalin’in ölmesiyle kapatıldı. Kampın bulunduğu bölgede yeni bir kasaba kuruldu. Bu toprağın altında sayısızca kemik sızlıyor.. 2007 yılında kampın bulunduğu yere ALJİR anıt kompleksi kuruldu.