Muallaf
(Bu yazı 25 Kasım 2011 tarihinde Mağara Dergisi’nde yayınlanmıştır.)
HER GECE SENİ İNCİTEN BİRİNİ AFFET !
Malezyalı Yönetmen Yasmin Ahmad, 2008 yılında son filmi “MUALLAF” ı çekti ve bir yıl sonra hayata gözlerini yumdu. Ahmad, bu dünyaya veda etmeden önce tartışmalı filmi “Muallaf” ta hayatın anlamını sunuyordu.
“Muallaf”, 2009 yılında hayatını kaybeden Malezyalı Yönetmen Yasmin Ahmad’in 2008 yapımı dram filmi. Rabun, Sepet, Gubra ve Mukhsin’den sonra Yasmin Ahmad’in beşinci ve son filmi. Bu son filmiyle Ahmad, sanki son yaşlarında daha iyi keşfettiği hayatın anlamını insanlara aktarmak ve anlatmak istemiş.
Film, inançlarına sıkı sıkıya bağlı iki Müslüman kız kardeş ve bu kardeşlere karşılaştıkları zorluklar karşısında yardım eden Brian’ın ilişkileri çerçevesinde geçiyor.
İki kız kardeşten büyüğü olan 20 yaşındaki Ani, varlıklı ve gece hayatı düşkünü olan babasının baskısından başka bir şehre kaçar ve kaçarken de yanına 14 yaşındaki kız kardeşi Ana’yı da alır. Küçük bir kasabada, teyzelerine ait sessiz bir evde günlerini geçirmeye başlarlar. Ani, bir barda çalışıp kardeşi Ana’nın okul masraflarını çıkartır. Brian ise, Ana’nın okulunda öğretmenlik yapan 30 yaşında Katolik gelenekten gelmiş sessiz ve içine kapanık bir gençtir. Ana’nın okulda yaşadığı sıkıntılar, Brian’ın dikkatini çekecek ve bu sayede ablası Ani ile yolları kesişecektir. Bunun sonucunda Brian, zamanla bu kız kardeşlere yakınlık duyacak ama kaçınılmaz olarak kendi sorunlu çocukluğu ile de yüzleşecektir. Mutsuzluğunun çözümünü Ani ile tanışmasıyla keşfeder yavaş yavaş: DİN ve İNANÇ!
Dindar ve Hıristiyan Katolik bir ailenin çocuğu olarak büyümüş olan Brian, son derece pinti, sessiz, kimseye güvenmeyen bir yapıya sahiptir. Henüz 12 yaşındayken dindar olan babasından gördüğü katı tutum, Brian’ı inançtan fazlasıyla soğutmuştur. Onun için kilise, I-Phone’undan mp3 dinleyebildiği sessiz bir ortamdır sadece… Babasından ötürü, kendisini sık sık telefonla arayan annesine de pek iyi davrandığı söylenemez.
Yönetmen Ahmad, Brian’ın iki kız kardeş ile olan etkileşimlerinden, “Din, aile, dostluk ve sevgi” teması üzerine dokunuyor. Hiç şüphe yok ki, en acıklı olan ise Yasmin Ahmad’in hayata veda ederken “hayatın sırrını” aktararak gitmesi bu dünyadan…
“Çünkü ölüm yaşamdan daha kesindir!”
Ani, okula kayıt yaptırmak için gittiği ilk günde kayıt memuru ile arasında geçen diyalog, bize, kesin olanın hayattan ziyade ölüm olduğunu belirtir:
Ani: Din veya Din Sosyolojisi kursunuz var mı?
Okul Görevlisi: Neden birisi bunları çalışmak istesin ki?
Ani: Neden istemesin?
Görevli: Kullanışlı bir şey değil ki! Bizim kurslarımız öğrencilerimizi hayata başlamak için hazırlıyor. Ani: Ölüm için de hazırlıyor musunuz? Çünkü ölüm yaşamdan daha kesindir!
Görevli: Bu kasabada hiçbir üniversite sana ölümü anlatacak kadar aptal değildir.
“Doğrular hoşumuza gitmez. Hoşumuza gidenlerse doğru değildir!”
Küçük Ana ise karşılaştığı her olayda aklına bir ayeti getirir ve ayetin sayısını sessizce mırıldanır. Bir gün sınıfta yine bir ayetin sayısını mırıldanırken kendisiyle tartışan öğretmeni, doğruyu söylediği için Ana’ya tepki gösterecektir. Ana ise ona kutsal kitaptan bir söz ile karşılık verir:
“Doğrular hoşumuza gitmez. Hoşumuza gidenlerse doğru değildir!”
“Herkes tanrıyı kendi yoluyla arar”
Kız kardeşlerdeki ışığı fark eden Brian’ı, hayatında ilk kez bir kız etkiliyordu. O da Ani’ydi…
Brian, Ani’nin kendisini en çok etkileyen davranışını ise okul müdürüne şöyle anlatıyor:
“Her gece kendilerini inciten insanları affettiklerini biliyor muydun?”
Okul Müdürü: “Herkes tanrıyı kendi yoluyla arar”
“Her gece seni inciten birini affet…”
Filmin en etkileyici kısmıydı ise kuşkusuz, iki kız kardeşin her gece yataklarında uyumadan önce oynadıkları bir oyundu. Belki de duaların en güzeliydi bu oyun. Oyunlarında, gece yattıktan sonra, kendilerini inciten herkesi kendi kalplerinde affederek günü bitiriyorlar ve yatmadan önce edilen bir dua gibi bunu aksatmadan yineliyorlardı.
O gün annesinin acısını unutamadığı için derse dikkatini veremeyen küçük Ana, öğretmeninden sert bir dayak yedi. Ama her gece oynadıkları bu harika oyunla onu da affetti:
Ani: Bütün şeyler arasında en yumuşak olan şey nedir?
Ana: Su.
Ani: Buna rağmen en sert şeyleri bile yok edebilir! Kayaları ve dağları bile… Hazır mısın?
Ana: Evet.
Ani: Seni bugün inciten birisini affedebilir misin?
Ana: Evet!
Ani: Herhangi birisine karşı kalbinde kin besliyor musun?
Ana: HAYIR!
Ani: Ben de öyle…
Ve dualarını edeler birlikte:
“Şeytanın kötülüklerinden tanrıya sığınırım. Tanrının adına en merhametli ve Rahim olan. Allahtan başka yaşayan ve ölümsüz bir tanrı yoktur.”
Acaba bunu kaçımız yapabilir? Kaçımız gece yatarken kalbimizde bizi incitenleri affedip geceye dalabiliriz? Ani ve Ana, nice duanın amacını açıkça yerine getiriyorlardı her gece…
Ertesi gün ise iki kız kardeş ne mi yapıyorlardı? Babasından şiddet görmüş ve annesi olmayan küçük bir kızı her gün hastanede ziyaret ederek, başında Bakara Suresini okuyor ve bir yandan da saçlarını okşuyorlar, tarıyorlardı. Aksatmadan her gün üstelik… Aynen yemek yer ve dua eder gibi…
Filmin sonunda küçük Ana, babası ve adamları tarafından kaçırılır ve elbette ablası Ani de peşlerinden gider. Brian ise iki kız kardeşi kaybettiği için yıkılmıştır. Birkaç gün sonra Brian’ı arayan Ani, Brian’a babasının hastalandığını, onun başında dua etmesi gerektiğini ve bu sebeple kasabaya geri dönemeyeceğini söyler. İki kız kardeş için, artık babaları başında dua etme zamanıdır. Brian’dan ise, hastanede yatan küçük kızı ihmal etmemesini, sık sık ziyaret etmesini, bunun için kendisine söz vermesini ister.
Ertesi gün hastaneye giden Brian, çantasından bir Kur’an çıkarır ve hasta küçük kızın başucunda, ona iyileşmesi için Bakara suresini okur:
“Allah bir kimseyi, ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Ey Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak, bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yükler yükleme. Bizi affet, bizi bağışla. Bize acı. Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”
Yönetmen Yasmin Ahmad, Muallaf ile sevdikleri tarafından, travmatize sonrası duygusal açıdan hayatta kalma olasılıklarını aramış ve dini, yegâne ilaç olarak sunmuş. Bu manada önümüze dostluğu, affediciliği, geçmiş sebebiyle geleceği kirletmememiz gerektiğini başarıyla anlatmış. Tıpkı yalan olan bu hayatla, “gerçek olanı” kirletmemek gerektiği gibi…