Bir Kamu Diplomasisi Unsuru Olarak “Sanat”
“Şayet Amerikan Sinemasını kontrol edebilseydim,
tüm dünyayı komünizme götürmek için
başka bir şeye ihtiyacım kalmazdı.”
Josef Stalin
Volkan DURMAZ
Kenan ARPACIOĞLU(1)
(Bu yazı ilk olarak 16 Ocak 2012 tarihinde Mağara Dergisi’nde yayınlanmıştır.)
Uluslararası ilişkilerde, devletlerarası ilişkilerin esas olduğu dönem hızla sona eriyor, kamuoyu algısı giderek daha da önem kazanıyor. İletişim ve bilgi devriminin dünyamızı yeniden yapılandırdığı şu dönemde “gündemi etkileme becerisi” ve buna bağlı olarak “kamuoyu algısı” son derece önem arz ediyor.
Bu çerçevede, süper güçlerin, ortak bir coğrafyayı paylaştığımız ve bir kültür hazinesi olan İran’ı yalnızlaştırma girişimleri ve devletlerin nefret politikaları yüzünden suçsuz toplumlarına öfke duyulan bir dünyada, başta sinema olmak üzere, spor, müzik ve edebiyatın etkili birer kamu diplomasisi araçları olduğu kanısına varmak yanlış olmasa gerek.
2. Süper Güç: “Küresel Kamuoyu”
Günümüzde, uluslararası ilişkilerin içinde bulunduğu ortam ve atmosfer artık süratle değişmekte ve buna bağlı olarak da kamuoyu algısı önem kazanmaktadır. Kimi düşünürler, 19. Asrın “parlamentolar”, 20. Asrın “kitleler” ve 21. Asrın ise “kamuoyu algısı Asrı” olduğunu iddia ediyorlar. Artık iki devlet başkanı görüşmeden evvel kamuoyu algıları, toplantı gündemini ve liderlerin hareket alanının yüzde 90’ını belirleyebiliyor. Hatta kimi analistler, ‘küresel kamuoyunun ikinci süper güç haline geldiğini’ iddia ediyor; bir tek fotoğraf, askeri müdahaleye sebep olan son ve yegâne sebep olabiliyor (2), sivil girişimler, zaman zaman çok uluslu şirketlerin bile önüne geçip, dünyadaki en popüler silah olan mayınları yasaklatabiliyor.(3)
Stalin’in “Sinema Sevgisi”
Kamu diplomasisi kavramından on yıllar evvel bu algı, “propoganda” adıyla hem menfi hem de müspet anlamda/maksatla kullanılabiliyordu. Lenin, “Sinema en muhteşem sanattır” derken, aslında oluşturmak istediği toplum ruhunu en iyi sinemayla besleyebileceğini kastediyordu. Yirminci yüzyılda pek çok diktatör, ideolojilerinin ve gündemlerinin propagandasını yapmak için sinemanın potansiyel gücüne başvurmuştur. Aynı şekilde Sovyetlerin başı Josef Stalin de propaganda için sinemanın önemini şu ifadeyle vurgulamıştır: “Şayet Amerikan Sinemasını kontrol edebilseydim, tüm dünyayı komünizme götürmek için başka bir şeye ihtiyacım kalmazdı.”
Fakat günümüzde kamu diplomasisi soğuk savaş döneminin propaganda çalışmalarından öte, sivil toplumu da işin içine dâhil eden daha açık ve görünür bir alanı işaret etmektedir. Gerçek şu ki; günümüzde sivil toplum, baskı gurupları ve kamuoyu hükümetler üzerinde etkili bir güç unsuru olurken aynı zamanda politika süreçlerinde aktif olarak taraf olabilmektedir.(4)
Diplomatik ve akademik kariyeri boyunca Ermeni Soykırım Tasarısı ile uğraşmış olan Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk, Türkiye- Ermeni ilişkileri ile ilgili olarak “Bu kısır döngüden çıkmanın yolu Kamu Diplomasisi’dir. Anlatacaksınız. Bıkmadan anlatacaksınız. Klasik diplomasi yoluyla çözülecek bir sorun olmaktan çıktı. Kamuoyu maçında Türkiye kaybetti ama kaybetti diye çekilmemeli. Türkiye’de bir seminer yapıldığında arkanızdan kimse yumurta atmasın. Bunu yaparsanız Ermeni lobisinin aracı olursunuz. Bunun içine sanat da spor da girecek. Sinema da olacak” demiştir.
İran’ın “Yumuşak Güç” Merakı…
Dünya Savaşı sonrası başta ABD olmak üzere birçok ülkenin bir yumuşak güç aracı olarak gördüğü “kamu diplomasisi”, söz konusu “yumuşak güç” unsurlarının kullanılması ile icra edilir. Kamu diplomasisi 11 Eylül terör saldırılarının ardından ve bilişim teknolojilerinin gelişimiyle paralel olarak yeniden ABD ve tüm dünyada önemle takip edilen ve her ülkenin kendince uygulamaya çalıştığı bir politik yaklaşım olarak karşımıza çıktı. Dünyanın önemli büyük medeniyet merkezlerinden biri olarak kabul edilen, birçok felsefi ekole ve dine ev sahipliği yapmış İran’ın da son yıllarda siyasi elitleri, politik aktörleri, toplumun seçkinleri ve hatta din adamlarının “kamu diplomasisi” kullanımı üzerinde durduğunu görüyoruz.
İranlı elitler de dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Kamu Diplomasisi’ni, başka halklar ve toplumlar üzerinde ülkelerinin çeşitli politikalarının etkili olması yönünde “farklı araçları kullanarak ikna etme, iletişime geçme ve etkileme yöntemi” olarak tanımlıyorlar. İranlı aydın ve siyasi elitler, başta Fars Dili ve Edebiyatı olmak üzere İran’ın kültürel mirasını, müziğini, İslam dini üzerinden geliştirdiği sui genesis siyasal ve toplumsal yorumunu ve hatta Şiilik okumalarını özellikle Ortadoğu ve yakın çevresi için birer yumuşak güç aracı olarak irdeliyorlar. Doğal olarak İranlı elitler ve aydınlar arasında politik duruşlarına göre yumuşak güç araçlarının sınıflandırılması da değişim göstermektedir. Özellikle İranlı aydın ve elitlerin, temelde İslami geleneği savunanlar, Milliyetçiler ve Sol görüşleri benimseyenler olarak üç kategoride yer aldıkları göz önünde bulundurulursa bu üç grubun, Fars Dili ve Edebiyatı, İran Kültürü, sinema ve müziğinin yumuşak güç araçları olması noktasında ortak görüşü paylaştıklarını söyleyebiliriz. Bu doğrultuda İran da iç ve dış politikalarında dil, edebiyat ve kültürünü yumuşak güç araçları haline getirmeye çalışmaktadır.
Bu İranlı yeni nesil siyasi elitler, özellikle yumuşak güç araçlarını kullanarak öncelikle İran’da yaşanan devrim sonrası ülkeden çıkan ve yurtdışında farklı ülkelerde yaşayan binlerce İranlıyı etkilemeyi amaçlamakta, sınırları dışında kendi kültürü, dili ve edebiyatıyla yakından ilgilenen ve övünen bir “Dış İranlı Nesil” oluşturarak, Kamu Diplomasisi’ni hareketlendirmek istemektedir. Tahran yönetiminin bu alandaki hedef kitlesini başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinde yaşayan İranlılar oluşturmaktadır. Hatta Tahran yönetimi bu işi o kadar fazla önemsemektedir ki, 2010 yılında Türkiye’de kurulmuş olan “Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı “ benzeri yurtdışında yaşayan İranlıların işleriyle ilgilenecek bir kurumu geçtiğimiz yıllarda oluşturmuştur. Bu kurumun çalışmalarıyla ilgili olarak Tahran yönetimi tüm büyükelçiliklerini uyarmış ve bu alandaki çalışmaların önceliğine vurgu yapmıştır. İran’ın yumuşak güç araçları olarak dil, edebiyat ve kültürel ürünlerinin etkili olabileceğini düşündüğü ülkelerin başında; Afganistan, Tacikistan, Türkiye, Hindistan ve Pakistan ile Kafkasya ülkeleri ve Orta Asya ülkeleri gelmektedir.
İran bu ülkelerde öyle önemli başarılar elde etmiştir ki Tahran yönetiminin bu başarıları ABD’li uzmanların dikkati çekmiş ve uzmanlar Washington yönetimini uyaran ve bu bölgelerdeki yaklaşan tehditlerin önemsenmesi gerektiğine dair raporlar hazırlamışlardır. Tahran yönetimi 80’li yıllarda Türkiye ile ilgili kamu diplomasisinin hareket alanı olarak İran Kültür Merkezleri’ni seçmiş ve iki ülke arasında kültür antlaşmalarından yola çıkarak, bu kültür merkezlerinin işlevleriyle ilgili yeni açılımlara yönelmiştir. Medya alanında da harekete geçen İran, yayın yapan Türkçe radyosuna Sahar TV üzerinden yayın yapan bir Türkçe televizyon kanalı eklese de özerk çalışma disiplini elde edemeyen bu televizyon kanalının çok başarılı olamadığı görülmüştür.
Anadolu’da köklerimizin özellikle Selçuklular döneminde Farsça’yı resmi dil olarak kullandığını, Osmanlı döneminde gelişen edebiyatın temellerinin Fars kültürü ve edebiyatına bir çeşit nazire olduğunu, birçok Osmanlı padişahının Farsça şiir divanları bulunduğunu, Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Farsça’nın yabancı dil olarak görülmeden hemen hemen herkesin bildiği bir dil olduğunu ve bugün Türkiye’de siyasal sistemin değişim sürecinde köklerini Osmanlının son dönemlerinde aradığını ve Türkiye’nin Ortadoğu’ya ilgisinin arttığını düşününce, İran’ın yumuşak güç aracı olarak Fars Dili ve Edebiyatının Türkiye üzerinde derin etkileri olabileceği kolaylıkla tahmin edilebilir.
Türkiye’de bugün kurulması gündemde olan Farsça yayın yapacak televizyon kanalının, İran halkının Türk dizileri, filmleri ve şov programlarına olan ilgisi göz önüne alınırsa çok daha başarılı olacağı tahmin edilebilir.
İran’ın Yumuşak Güç Unsuru: Farsça
İran’da rejimin etkin bir gücü ve iç-dış politikada önemli bir aktörü olan Devrim Gönüllüleri komutanlarından Muhammed Ferhadi, hazırladığı “İslam Cumhuriyetinin Yumuşak Gücü” başlıklı makalesinde, Fars Dili ve Edebiyatını önemli bir yumuşak güç aracı olarak tanımlarken, bu yumuşak güç kullanımında öne çıkan bölgelere değinmekte ve Türkiye’nin bazı bölgelerinde hala Farsça konuşulduğunu ileri sürmektedir. (5)
Türkiye ve “Can Bonomo” Örneği…
Türkiye, kamu diplomasisi avantajını son dönemde kurma çabası içine girse de konuya ilgi hızla büyümektedir. Türkiye tarihsel geçmişi ve kültürel zenginliğiyle kamu diplomasisi alanında kullanabileceği önemli bir “yumuşak güç” rezervine sahiptir. Medya ve farklı iletişim kanalları Türkiye’nin sahip olduğu yumuşak güç unsurlarını açığa çıkaracak önemli kamu diplomasisi araçlarındandır. Mesela, Türkiye hiçbir devlet desteği olmadan 200’den fazla televizyon kanalına, 1000’den fazla radyoya ve çok başarılı prodüksiyon şirketlerine sahiptir. Türk televizyonları ve dizileri çevresindeki ülkelerde ilgiyle seyredilmekte ve dizilerin farklı coğrafyalarda yarattığı kamuoyu etkisi çeşitli araştırmalara konu olabilmektedir. (6) El Cezire gibi bir kanalın Washington’dan sonra en çok haber yaptığı başkent Ankara’dır. Gene Türk STK’ları hiçbir devlet desteği olmadan birçok ülkeye çalışmaları için davet edilmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde Türk okulları vardır. Tüm dünyaya yayılan Türk dizileri, Türk okulları, Türk şirketleri, tüm dünyaya yayılmış olan eski Türk eserlerine sahip çıkmasıyla Türkiye, son dönemde ve çok fazla da çaba harcamadan etrafında merak, hayranlık ve saygı uyandıran bir ülke konumuna gelmiştir. Bütün bunlar, Türkiye’nin kamu diplomasisini ve “yumuşak güç” kavramını önemsediğinden, etkisini artırarak kullanabileceği unsurlardır.(7)
Ülkemizin kültür, turizm, sanat, bilim, spor gibi imkânlarının kamu diplomasisi faaliyetlerinde etkin bir güç olarak kullanılmasını sağlayacak çalışmalar yürütmek gerekmektedir.
Sanata Kamu Diplomasisi’nden Bakmak…
Türkiye’de de “Kamu diplomasisi”, Türk dış politikasının ve “yumuşak güç” kapasitesinin en önemli araçlarından biri olarak Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda görünürlülüğünü ve etkinliğini arttırmayı hedeflemektedir. Çoğu zaman Türkiye’nin çeşitli kurumlar eliyle yürüttüğü sanatsal, kültürel ve sportif faaliyetler (Uluslararası Erzurum Kış Olimpiyatları gibi) hem dış hem de iç kamuoyuna yönelik ulusal çıkarlar doğrultusunda etkili bir kamu diplomasisi faaliyeti yürütülmesine olanak sağlamaktadır.
“Can Bonomo” Örneği…
2012 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil etmesi için Can Bonomo isminin ortaya atılması da, taşıdığı kamu diplomasisi nosyonuyla dış kamuoyuna etki etme potansiyeline sahip gözükmektedir. Bir müzisyenin kimliği ve ortaya koyduğu ifadeler önemli bir mesajı geniş kitlelilere daha kabul edilebilir bir zeminden ulaştırabilmektedir.
Askeri ve ekonomik gücün ötesinde, dünya siyasetinde gündemi oluşturmak ve onları kendine çekmek de önemlidir. Yumuşak güç olarak tabir edilen bu durum, yani diğerlerinin istediğin sonuçları istemesini sağlamak, insanları zor kullanmaksızın kendi yanına çeker. Kısacası yumuşak güç, başkalarının tercihlerini şekillendirme becerisine dayanır. Dolayısıyla “yumuşak güç, çekici güçtür.” Ve etkili bir kamu diplomasisi faaliyetiyle ile beraber ortaya çıkarıldığında kalplerin ve akıllarının kazanılmasında, algıların yönetilmesinde etkileyici bir unsurdur. Farklı medya kanallarının ilgiyle takip ettiği geniş katılımlı bir müzik faaliyetinin etkili bir kamu diplomasisi aracı olma potansiyeli bulunmaktadır.
Kamu diplomasisi, bir nevi kamuoyunun anlaşılması, bilgilendirilmesi ve etkilenmesi faaliyetlerinin toplamıdır. Yabancı halklar ve kurumlar ile kendi ülke halkı ve kurumları arasında iletişimin sağlanmasıdır. Kamu diplomasisini uzun bir süredir en etkili şekilde kullanan ülkelerin başında gelen ABD açısından kamu diplomasisinin en temel enstrümanları; yayınlar, sinema, kültürel değişimler, radyo ve televizyondur.
Tüm farklı boyutlarıyla kamu diplomasisinin esası, ülkelerin yumuşak güçlerini kullanmalarıdır. Medya, kültür, sanat, bilim, spor, eğitim gibi konular yumuşak gücün araçlarıdır. ‘Kamu diplomasisi’, yabancı ülkedeki halkla iletişime geçmek için dizayn edilen iyi düşünülmüş bir harekettir. ‘Kamu diplomasisi’ genelde yumuşak gücü kullanır. Fakat yumuşak güç onu kullansanız da kullanmasanız da daima vardır. Örneğin bir ülkenin sahip olduğu insan potansiyeli, ekonomisi, sanatsal ve kültürel çeşitliliği ile tarihsel derinliği önemli yumuşak güç unsurlarını içerisinde barındırmaktadır.
Bu bağlamda Can Bonomo’nun sürpriz bir şekilde Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye’yi temsil edecek olmasını, toplumda ve medyada yarattığı şaşkınlığın ötesinde stratejik bir kamu diplomasisi adımı olarak nitelendirilebiliriz. Can Bonomo inancı ve tarihsel geçmişiyle yumuşak güç perspektifinden Türkiye’nin sahip olduğu kültürel zenginliği açığa çıkaran önemli bir modeldir.(8)
Kamu diplomasisi çalışmalarının ana amacı, köklü ilişkiler inşa etmek, diğer ülkelerin kültürlerini, insanlarını anlamak; bakış açılarını paylaşmak, yanlış algılamaları düzeltmek, ortak paydalar bulmak ve ülkenin bilinirliliğini arttırmaktır. Söz konusu faaliyetler dış politikanın yönlendirilmesine katkı sağlarken geleneksel diplomasinin dışına çıkarak hükümetlere kendi ulusunun düşünce ve ideallerini yabancı halklara anlatma fırsatını sağlamaktadır.
İsrail’in Filistin’e yönelik orantısız güç kullanımı ve insan haklarına aykırı fiilleri dolayısıyla 2009 yılında Davos’ta başlayan iki ülke arasındaki gerginlik, İsrail’in 2010 yılında 9 Türkün öldürülmesi ile sonuçlanan Mavi Marmara yardım gemsine yaptığı saldırı ile hat safhaya çıkmıştır. Yabancı halklara yönelik yürütülecek kamu diplomasisi faaliyetleri, halkın yanlış politikaları dolayısıyla kendi hükümetlerine baskı unsuru oluşturmasını sağlayabilmektedir. Günümüzde demokratik bir yönetime sahip olduğunu iddia eden hiçbir ülkenin atılacak politik adımlarda kamuoyunu dikkate almaması düşünülemez. Dolayısıyla Türkiye’nin, İsrail’e yönelik geliştirdiği sert söylem ve politika sürecinde asıl sorununun İsrail halkı ve kendi Musevi vatandaşları ile değil İsrail hükümetiyle olduğunu ortaya koyması ve inandırıcı olması gerekmektedir. Türkiye bu mesajı yalnızca dışarıya değil kendi iç kamuoyuna da vererek dış politikada elini zayıflatacak toplumsal iç gerilimlerden kendisini uzak tutmalıdır.
Newyork’ta SETA tarafından düzenlenen bir konferansta konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘Benim ülkemde Musevi vatandaşlarım var, ben kendileriyle görüşmeler yaptım. Asla bir endişe içinde olmayacaksınız, herhangi bir şey duyduğunuz, hissettiğiniz anda muhakkak haberimiz olsun. Zira sizler, bize emanetsiniz. Sizler, bu topraklarda bizim güvenliğimiz altındasınız. Kimseden size herhangi bir yanlış yapılmasına izin vermeyiz. İsrail yönetiminin yanlışını biz ülkemizde yaşayan Musevi vatandaşlarımıza asla ödetmeyiz’ derken İsrail halkını ve hükümetini ayrı tutmuştur.
“Meczup” adlı albümü ile en çok satanlar listesine giren Can Bonomo (Bonomo Latincede iyi adam demek): “10 yıl kadar önce biriyle tanıştım, kolunda ‘meczup’ yazan bir dövme vardı. Anlamını sordum, ‘Allah yolunda aklını kaybetmiş kimse’ olduğunu öğrendim. Konu ilgimi çekti, felsefesinden etkilendim” derken aslında Başbakan Erdoğan’ın ortaya koymak istediği “barış ve birliktelik” mesajını temsil etmektedir.
Eurovision’da Türkiye’yi temsil edecek olan Can Bonomo, dedelerinin 1492’de İspanya’dan göç eden Yahudiler olduğunu söylüyor ve kendisini Türk olarak tanımlıyor, öyle hissediyor. Yahudi asıllı bir Türk’ün milli bir meselede Türkiye’yi temsil edecek olması Türkiye’nin Yahudi vatandaşlarıyla bir sorunu olmadığı gerçeğini somutlaştırırken aslında en önemli mesajı da dış dünyaya ve İsrail halkına veriyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün daha önce başka bir konu için ifade ettiği “farklılığımız zenginliğimizdir” söylemiyle paralel bir biçimde Bonomo’nun Türkiye’yi temsil edecek olması, Türkiye’nin tarihsel birikimden ve kültüründen kaynaklanan yumuşak güç unsurlarını Eurovision ve müzik kanalıyla açığa çıkaracaktır.
Kişisel özellikler ve dünyaya verdiği mesajla birlikte Bonomo’nun ortaya koyacağı sanat, sıradan bir müzik faaliyetinin ötesinde yabancı halkların Türk tarihine ve politikalarına yönelik yanlış algılamalarının ortadan kaldırılmasına da yardımcı olacaktır. Anlaşılan Türkiye’nin Eurovision’u, kulaklardan çok kalplere ve akıllara hitap edecektir. Can Bonomo’nun Yahudi’mi sininiz? sorusuna verdiği cevap, aslında bu ismin neden farklı bir önem taşıdığını ortaya koymaktadır. “Müziğin dili, dini, ırkı yok. Ben Türküm. Yahudi olmak bir dindir. Türkiye’de 36 ayrı etnik kökenden insan yaşıyor. 540 senedir buradayız. Bunun konuyla alakası yok. İsrail ile alakası yok. İspanya’dan 540 yıl önce gelmişiz. Türküm, Türkiye’yi temsil edeceğim.”
Her ne kadar “TRT Eurovision için öyle bir isim seçti ki herkesi şaşırttı” denilse de işin aslına bakıldığında böyle bir ismi açığa çıkararak kamu diplomasisi adına stratejik bir adım atan TRT’yi kutlamak gerekmektedir. Eurovision bir anlamda farklı halkları bir araya getiren medya kanallı toplumsal bir etkileşim alanı. Dolayısıyla kazanmak veya bir hadise çıkartmaktan ziyade, etkili ve olumlu bir mesaj vermek daha önemlidir.
Sonuç olarak bakıldığında, Can Bonomo yada Latince soy ismini başa alarak daha anlamlı bir şekilde ifade edersek “İyi Adam” Can, Eurovision şarkı yarışması kanalıyla Türkiye’nin Musevi halk ile bir sorunu olmadığını ortaya koyacak ve Türkiye’nin savunduğu barış seven, hoşgörülü, hukuka saygılı cehresini dünyaya hatırlatacaktır. Can, diğer bir deyişle Türkiye’nin tüm dünyaya yönelik “etkili bir kamu diplomasi” unsuru ve başarısı olmuş olacaktır.
Kamu diplomasisinde amaç kalpleri ve akılları kazanmaktır. Can Bonomo, Eurovision’da üst sıralarda yer alamasa da şunu açıkça söylemek mümkündür: “Türkiye kazanmıştır.”
(1) Kenan Arpacıoğlu, Öğrenci, Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü.
(2) Bkz. Srepreneca örneği.
(3) Özden Sanberk, Hakan Altınay, “Kamu Diplomasisi ve Yumuşak Güç”, Sabah Gazetesi, 8.1.2008.
(4) “Bir Yumuşak Güç Aracı Olarak Kamu Diplomasisinin Terörle Mücadele’de Uygulanması”, K. Arpacıoğlu.
(5) www.kaandilek.com/2010/10/iran%E2%80%99in-yumusak-gucu-dil-edebiyat-ve-kultur/ ve Stratejik Düşünce Dergisi Ekim 2010 sayısı, Sayfa 65-67
(6) Bknz: A. Çaglar Deniz, “Gümüş Dizisinin Arap Kamuoyuna Etkileri, Bir Sosyal Medya İncelemesi”, http://sosyaldergi.usak.edu.tr/2010_1/201001makale4.pdf,
(7) Özden Sanberk, Hakan Altınay, Kamu Diplomasisi ve Yumuşak Güç, Sabah Gazetesi, 8.1.2008.
(8) “Can Bonomo’dan ‘Yahudi misin’ sorusuna yanıt”, http://gundem.milliyet.com.tr/can-bonomo-dan-yahudi-misin-sorusuna-yanit/gundem/gundemdetay/12.01.2012/1487857/default.htm)